Derviş Bohçası
En Üstün Mertebeler
Kalp ile Hak Tealâ’ya yolculuk demek olan seyr u sülûk, kişinin nefsin yönlendirmesinden kurtulup ruhunu hükümran kılması, beden ülkesini ilâhî nefha olan ruhun yönetmesi demektir. Sûfiler bu yolculuğun merhalelerini yedi mertebede ifade eder. Bu yedi mertebede nefs sürekli yükselmekte, arına arına Hakk’a doğru yolculuğuna devam etmektedir. Nefsin her mertebesinin kendine has özellikleri ve bu özelliklerin tezahürleri vardır.
Nefs, dördüncü mertebe olan mutmainneden itibaren sükûna kavuşmuş, Rabbi ile huzur bulmuştur. Artık onu sürekli yeni bir tecelli ve müşahede beklemektedir. Gaye ise kemalât sahibi bir kul olarak Allah Tealâ’nın hoşnutluğunu kazanmaktır. Zira “Ben insanları ancak bana kulluk yapsınlar diye yarattım.” (Zariyât 56) ayet-i kerimesini tefsir âlimleri “Her hal ve durumda Yaratıcı’nın birliğini, Yüce Rab olduğunu müşahede ile tasdik ederek ilahî zâtına kullukta bulunmak” olarak açıklamışlardır.
* * *
Nefs mertebelerinin beşincisi olan “râdiye”, Allah’tan gelen her şeye razı olan nefstir. Bu mertebedeki kişi, iradesini Allah Tealâ’ya teslim etmiş ve O’nun sıfatlarında fenâ bulmuştur. “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak dön Rabbine.” (Fecr 28) ayet-i kerimesinin “Sen O’ndan razı” kısmı bu nefs mertebesini işaret eder. İkinci kısım olan “O da senden razı olarak dön Rabbine” bölümü ise nefs mertebelerinin altıncısı olan “nefs-i mardiye”ye işaret eder. Bu da Allah Tealâ’nın hoşnutluğunu kazanmış nefs demektir. Şu halde nefs-i râdiye kulun Allah Tealâ’dan rızasını, nefs-i mardiye ise O’nun kulundan razı olmasını ifade eder. Bu aynı zamanda “hayret makamı”dır. Bu makamdaki kişilerin kalbi nur ve sır madenidir. İnsanlara karşı son derece merhametlidirler. Güzel ahlâk ve üstün sıfatlarla her an örneklik makamındadırlar.
* * *
Nefs-i râdiyedeki kişiler Allah Tealâ’nın ahlâkı ile ahlâklanmıştır. O’ndan gelen her şeyi gönül hoşnutluğu ile karşılarlar. Kalplerinden asla şikâyet geçmez. Her an ilahî huzurda olduklarının farkındadırlar ve Allah Tealâ’dan başka her şeyi kalben terk etmişlerdir. “Fenâfillah” ve “bekâbillâh” makamları bu mertebede idrak edilir.
* * *
Vahdet makamı da denen nefs-i mardiyeye ulaşanlar, sürekli Allah Tealâ’nın isim ve sıfatlarının tecellilerini yaşarlar. Kendileri önem vermese de keşif ve keramet gibi olağanüstü haller bu mertebede ortaya çıkar. Görüldüklerinde Allah hatıra gelir. Şu kudsî hadisin manası bu mertebede zâhir olur: “Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha güzel bulduğum bir şeyle bana yaklaşamaz. Nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir şey istediği zaman muhakkak veririm. Bana sığınırsa onu muhakkak korur ve kollarım.” (Buharî, Rikâk 38)
“Rahman’ın has kulları o kimselerdir ki yeryüzünde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine incitecek bir şey söyledikleri zaman onlara ‘selam’ deyip geçerler.” (Furkan 63) ayet-i kerimesi de bir yönüyle yine nefs-i mardiyeye işaret eder. Bu ayetle ilgili olarak Hasan Basrî k.s. hazretleri “Onlar peygamberler gibi yumuşak, âlimlere yakışır bir vakarla yürürler” der. Hazreti Ali r.a.’ın oğlu Muhammed b. Hanefiyye rh.a. ise bu ayeti şöyle açıklar: “Onlar, vakar ve iffet sahibi olup cahilce iş yapmazlar. Kendilerine cahilce davranışlarda bulunanlara bile yumuşak davranırlar.”
* * *
Nefsin yedinci ve son mertebesi ise “nefs-i kâmile”dir. Aynı zamanda “nefs-i sâfiye” ya da “nefs-i zekiyye” diye de bilinen bu mertebe, arınıp temizlenmiş, saflaşmış ve kemâl bulmuş nefsleri anlatır. Kur’an-ı Kerim’deki “Nefsini arındırıp temizleyen kurtuldu.” (Şems 9) ayet-i kerimesi de bu makama işaret eder. İbn Acîbe el-Hasenî k.s. hazretleri bu ayetin tefsirini şöyle yapar: “Nefsini iman ve taatle temizleyip ıslah eden kimse, arzuladığı bütün güzellikleri elde etti, korktuğu bütün sıkıntılardan kurtuldu.” Aynı ayeti İmam Kuşeyrî k.s. ise, “Nefsini günah ve ayıplardan, yaptığı iyiliklere bir karşılık beklemekten, ayrıca ilahî taksimlere itirazdan ve haram işlemekten uzaklaştıran kurtuldu.” şeklinde tefsir etmiştir.
Nefsin diğer mertebelerindeki bütün güzel hallerin en yükseği bu mertebede yaşanır. Allah Tealâ’nın isim ve sıfatları en kâmil haliyle bu makamda tecelli eder. Velîler, nefs-i kâmile sahiplerinin her yüzyılda iki ya da üç kişi olduklarını ve bunların Allah katında kulların en üstünü olduklarını söyler. “Gavs” ve “kutub” gibi makamların sahipleri de bu nefs mertebesindedir. Bu kimseler irşad makamındadır.
Nefs-i kâmile sahiplerinin sözleri hikmet dolu, bakışları şifadır. Görüldüklerinde huzur verir, kalbe tesir ederler. Her an Allah Tealâ’nın huzurunda ve ibadet halindedirler. Peygamber Efendimiz s.a.v.’in “Benim Allah ile birlikte olduğum öyle bir vaktim var ki, ne bir mukarreb melek ne de gönderilmiş bir peygamber (o vakitte) yanıma girebilir.” (Tirmizî, Şemâil) hadis-i şerifinin bir manası bu nefs mertebesinde tahakkuk eder.