Görüş Bildir

Âlemlerin Rabbi'ne Misafirlik: Hac

Ebu Hüreyre r.a.'tan gelen bir rivayette Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurdular: "Teşrik günleri, yeme içme ve Allah Tealâ’yı zikretme günleridir." (Müslim, Sahih, es-Sıyam, 2/800)

Ebubekir Muhammed el-Kelabâzî rh.a. hac ibadetiyle ilgili hadis-i şeriflerin şerhinde konuya farklı pencereler açar. Bu çerçevede hacla ilgili, "Allah Tealâ’yı evinde ziyaret", "O’na konuk olma", "Rahman’ın konuklarına ziyafeti", "ziyafetin beden ve ruhlara faydası" gibi açıklamaları dikkat çekicidir. Onun Bahru'l-Fevâid adlı eserindeki ilgili bölümleri özetleyelim.

Allah Tealâ'nın daveti

Allah Tealâ, Hz. İbrahim a.s.'a Kâbe’yi yapmasını, bitirdiğinde de kullarını oraya davet etmesini şu şekilde emretmişti: "İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar.

Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun." (Hac 27-28)

Hz. İbrahim a.s. emri yerine getirmiş ve insanları davet etmiş, onlar da davete icabet etmişler. O günden itibaren insanlar bu davetin gereği, aralıksız Beytullah’ı ziyaret ederler. Cenab-ı Hakk'ın çağrısına icabet anlamında "Lebbeyk Allahümme lebbeyk: Buyur Allahım buyur..." nidasını dillerinden düşürmeden Âlemlerin Rabbi'ne yakarıp dururlar. Harem bölgesine her girdiklerinde, yürürken ve dururken, inişte ve yokuşta, Kâbe’ye her yaklaştıklarında, kapısında durup eşiğine yapıştıklarında, tavaf anında, Hacerü'l-Esved’i her istilâm ettiklerinde (dokunup öptüklerinde) bu seslenişi tekrar ederler. Bir hadis-i şerifte Efendimiz s.a.v. Hacerü’l-Esved’le ilgili şöyle buyurur:

"Kâbe’de Hacerü'l-Esved’in bulunduğu köşe, kıyamet günü Ebu Kubeys’ten de (Mekke'de bir dağ) büyük, dili ve iki dudağı olduğu halde gelecek ve Kâbe ziyareti esnasında kendisini istilâm edenlere şahitlik edecek. O, Allah’ın yarattıklarını müsafaha ettiği sağ elidir." (Ahmed b Hanbel, el-Müsned, 2/212; el-Hâkim, Müstedrek, 1/627; İbn Huzeyme, Sahih, 4/221)

Şahit olunan faydalar

Hac esnasında insanlar, Allah Tealâ’nın "kendilerine faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler" sözüyle vaadettiği nimetlere nail olmak üzere harekete geçerler. Fazl u keremi sınırsız olan Cenab-ı Allah da onların dualarına icabet eder, istediklerini verir, umduklarına fazlasıyla nail eder. Herkese, göstermiş olduğu çaba ve yakîn durumuna göre ihsanda bulunur. Hac esnasında vakfe, sa’y, tavaf, kurban, tazim gibi vazifelerini ifa ederken herkes, kalplerinde taşıdıkları niyet, ihlâs ve samimiyete, takva ve sarıldıkları vesilelerin Cenab-ı Hakk’a yakınlık derecesine göre kabul edilir ve mükâfata erişir.

Nitekim hac ibadeti ile ilgili esasları bildirirken Yüce Mevlâmız şöyle buyurur: "Onların -kurbanlarınızın- ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan yalnızca sizin takvanızdır." (Hac 37)

İşte bütün ibadetlerde olduğu gibi burada da takva öne çıkmaktadır. Kurban ve diğer ibadetler takva ile olursa makbuldür ve Allah’a kurbiyet (yakınlık) kazandırır. Nasıl ki güzel sözler Allah katına sâlih ameller vasıtasıyla yükseliyorsa, kişinin yaptığı sâlih ameller de takva ile O'na yükselir. Kur’an-ı Kerim’de mealen: "Kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah’ındır. O’na hoş sözler yükselir, onu da amel-i sâlih yükseltir." (Fâtır 10) denilmektedir.

Bu özellikleri haiz olan hac ibadeti, Allah Tealâ katında makbul olmuş, maksuda ulaşmış demektir. Dolayısıyla bu ibadeti ifa edenler artık Rahmân’ın konuklarıdır ve onlara kendi katından manevi ikramlarda bulunur. Onlar O’nun davetine icabet etmiş ve vazifelerini gerektiği şekilde yapmışlardır. Bu sayede hac ibadetleri makbul olduğu gibi onların arınmalarına vesile olmuş, üzerlerindeki tembelliği, uyuşukluğu kaldırmıştır. O, bu ikramını en fazla Mina’da vakfe günleri yapar ki, bunlar teşrik günleridir ve tamamı Allah Tealâ’nın ziyafetine mazhar olan üç gündür.

"Teşrik günleri" kurban bayramının son üç gününe denilir. Bu ifade teşrik tekbirlerinin okunduğu günler anlamında değildir.  Teşrik'in bir anlamı da "güneşe sermek, güneşte kurutmak"tır. Eskiden Kurban bayramında kesilen kurbanların etleri, sonraki üç günde güneşte kurutulmak üzere parçalanıp taş ve kayalar üzerine serilirdi. Bu sebeple bu günlere teşrik günleri denilmiştir. Bu adet genellikle Mina’da ve hacılar tarafından yapılırdı.

Rahmân’ın konukları

İnsanlar arası ilişkilerde konuk ağırlama hususunda Hz. Peygamber s.a.v.: "Allah’a ve ahiret gününe inanan konuğuna ikram etsin. Konuk hakkı bir gün bir gecedir. İkramı (ağırlaması) ise üç gündür." buyurmuşlardır. (Buharî, Edeb, 5/2240; Müslim, el-Lukata, 3/1352)

Allah Tealâ’nın kendi konuklarına ikramı ise daha bol ve cömertçedir. İnsanlar Beytullah’ı ziyaret ettikleri müddetçe O’nun konuklarıdır. O'nun konuklarına ikramı ise üç günle sınırlı değil, hayat boyu devam eder. Hacda, öncesinde ve sonrasında onlara ikramı kesilmez. Çünkü onlar Rahmân’ın hem kulları hem de şu geçici dünya misafirhanesinde konuklarıdır.

Hükümdarların âdetindendir; bir yerde ziyafet verdiklerinde orada bulunan hiç kimseyi ikramdan mahrum etmezler. Kapıda bekleyen kimse de konağın içindeki kimseler gibi ikramdan nasibini alır.

Âlemlerin Rabbi’nin ikramı ve cömertliği ise çok daha büyük ve herkesi kapsayıcıdır. Özellikle de bu mübarek günlerde ve bu mukaddes yerlerde... İşte Kâbe Allah’ın evi, Harem O'nun konağıdır. Yeryüzündeki diğer yerler ona açılan, ulaştıran birer kapı mesabesindedir. Bundan dolayı Rabbü’l-Âlemin'in ikramı geneldir ve herkesi kapsar. O buyuruyor ki: "Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem de sıkıntıda olan, ihtiyacını gizleyen gizlemeyen yoksulları doyurun." (Hac 36)

Bedenin ve ruhun gıdaları

İnsan beden ve ruhtan yaratılmıştır. Bütün insanların beden ve ruh ihtiyaçları aynıdır. Yiyecek ve içecekler bedenin gıdası, ibadet ve zikirler de ruhun gıdasıdır. Allah Tealâ, kapısına gelen hacılara: "Kestiğiniz kurbanların etlerinden yiyin." demek suretiyle bedenlerinin ihtiyacı olanı onlara ikram edip doyururken, aynı zamanda "Hacca mahsus vecibeleri bitirdiğinizde atalarınızı andığınız gibi, hatta daha güçlü bir şekilde Allah’ı anın...’’ (Bakara 200) ve "Sayılı olan bu günlerde Allah’ı zikredin..." (Bakara 203) ayetlerinde işaret buyurduğu üzere, zikir ziyafetiyle ruhlarını beslemektedir.

İnsanın huzura kavuşması, kendisine verilen bu iki unsurun beslenmesine bağlıdır. Bu yüzden Allah Tealâ ihtiyaçların karşılanmasını tercihe bağlı değil, ilahî emirle farz kılmıştır. İnsan acıktığında nasıl yeme içme derdine düşüp mücadele ediyorsa, ruhunu da temiz gıdalarla beslemek için mücahede etmelidir. Her ikisini ihmal etmek yahut birini diğerine tercih etmek yanlıştır. Aksi halde insanın dengesi bozulur, hayat düzeni altüst olur.

Allah Tealâ mealen şöyle buyurur: "Onlar iman eden, kalpleri Allah’ı zikirle tatmin bulan kimselerdir. Biliniz ki kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin bulur." (Ra’d 28) ve "Kim de zikrimden yüz çevirirse sıkıntılı bir hayata düçar olur ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz." (Tâhâ 124)

Allah Tealâ’yı zikir; O’nu anmak, hatırdan çıkarmamak, gaflette olmamaktır. Hakiki zikir ise, zikir esnasında Allah’tan gayrısını unutmaktır. İnsan zikirle gönül rahatlığı, kalp huzuru kazanır. Ruhundaki Allah aşkını ve O'na dair ince sezgileri, marifeti açığa çıkarır. İbadetlerden haz alır. Allah’a yakınlığı artar ve dostluğunu kazanır. Ebu Said el-Harrâz k.s. şöyle der: "Cenab-ı Hak, bir kuluna velîlik tacını giydirecekse önce ona zikir kapısını açar. Kalbine zikir tadını verir. Zikrin tadını alan kul Cenab-ı Allah’a yakınlık, ünsiyet, ülfet ve nihayet tevhid makamına erer." (Kuşeyrî, er-Risale, s. 312)

İşte ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde özellikle teşrik günlerinde üzerinde durulan zikir, hac ve kurban esnasında, farz namazların akabinde yapılması emredilen teşrik tekbirleridir. Ancak bu mübarek günlerde sadece kutsal topraklarda değil, dünyanın her yerinde, her hareket ve sükûnette Allah Tealâ'nın dillerde ve gönüllerde anılması, yüceltilmesi, nimetlerine hamd ü sena ederek karşılık verilmesi teşvik edilen zikirlerdendir.

Hadis-i şerifte Allah Tealâ’yı zikir ve ibadetin doğru ve verimli olması için bedenin yeterince faydalı gıda ile beslenip güçlenmesi gerektiğine işaret vardır. Bu aynı zamanda yeme içmenin amaç değil araç olduğunu, hayat gayesi olan Allah Tealâ’ya kulluk vazifesini layıkıyla yerine getirmesine vesile olduğunu hatırlatır.

Hadis-i şerifte, ihsan ettiği nimetler için Allah Tealâ’ya şükrün gerekliliği de hatırlatılmaktadır. Teşrik günlerinde bedenin ve ruhun ihtiyacı olan nimetler aynı anda sunulmakta, "yiyiniz içiniz ve Allah’a şükrediniz" denilmektedir.

Aşırıya gitmeden

Hadis-i şerifte ifrat ve tefritten uzak olunmasına, israftan kaçınılmasına da işaret vardır. Âlemlerin Rabbi'nin sofrası geniş, ikramı boldur. Ancak ziyafetin neşvesine kapılıp ölçüyü kaçırmamak, beden ve ruhların gıdasını dengeli almak gerekir. Nitekim hadis-i şerifin vârid olma sebeplerine bakıldığında, bazılarının teşrik günlerinde bu iki hususa dikkat etmedikleri, kimilerinin yeme içmede, kimilerinin de oruç tutmada aşırıya gittikleri fark edilmiş, dolayısıyla Hz. Peygamber s.a.v.'in uyarısı vaki olmuştur. Hadis âlimlerinden Muhammed el-Münavî rh.a. Feyzü’l-Kadîr adlı eserinde bu hususta şunları nakleder:

"Teşrik günlerinde yeme ve içmenin hemen akabinde Allah’ı zikretme emrinin bulunmasının hikmeti, bayramın ilk gününden sonra insanların hac vecibesi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmenin rahatlığına kapılıp, sadece yeme içme gibi nefs sefasına dalmamaları, bu sayılı mübarek günleri zikirle geçirmeleri için bir hatırlatmadır."

Bir farklı açıklama da şöyledir: "Efendimiz s.a.v.'in bu hadis-i şerifteki muradı şudur: İnsanlar Allah Tealâ’yı ziyarete gelmişler, onlar artık O’nun misafirleridir. Misafir de ev sahibinin izni olmadan oruç tutamaz."

Hz. Ali r.a.’dan da benzer bir yorum nakledilmiş ve sonrasında müçtehid imamlarımız buna dayanarak şöyle demişlerdir:

"Bu işin sırrı şudur: Allah Tealâ kullarını evine davet etti ve onlar da davete icabet ettiler. Her biri kendi gücü nispetinde O’na hediye takdim etti, kurban kesti ve bağışladı. Allah Tealâ da onların hediye ve bağışlarını kabul etti. Karşılığında onlara ziyafet verip, önlerine sofra açtı. Onlara kendisine sunduklarından ikram etti, yedirdi içirdi. Misafire ikram üç gündür, Allah Tealâ da kendi ziyaretçilerine üç gün oldukça geniş yeme ve içme ziyafeti verdi."

Dolayısıyla mezhep imamlarının çoğuna göre teşrik günlerinde hacıların oruç tutmaları -istisnai haller hariç- caiz değildir. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr 3/174). Konuyla ilgili hadis-i şerif, kaynaklarda "Teşrik Günlerinde Oruç Tutmanın Mahzuru" başlığı altında ele alınmaktadır.

İşte hac ibadeti; rükünleri, vacipleri ve sünnetleriyle insanın beden ve ruh dünyasını besleyen önemli bir ibadettir. Peygamber Efendimiz s.a.v. "Teşrik günleri, yeme, içme ve Allah Teala’yı zikretme günleridir." hadis-i şerifiyle bunu hatırlatıyor.

Cenab-ı Hak, Beytullah’ta ağırladığı misafirlerin haccını mübarek, gayretlerini makbul eylesin. Bizleri de onların zümresine dahil eylesin.



Semerkand Dergi Logo