İstikametin Meyvesi
İstikamet, kişinin sözlerinde, işlerinde ve hallerinde belli olur. Çünkü istikamet zâhirde ve bâtında meydana gelir ve insanı ebedî saadete ulaştırır.
İstikametin Meyvesi
Cüneyd-i Bağdadî k.s. hazretleri, “Tasavvuf bir evdir, kapısı şeriattır” der. Bu tek cümlelik sözle tasavvuf yolunun çizgisi açık ve net olarak ifade edilmiştir. Kur’an ve Sünnet’e bağlılık noktasında en ufak bir tavizi kabul etmeyen bu yolun hedefi, kişiyi istikamete ulaştırmak, istikamette sabit kılmaktır. İstikamet ise niyet ve amelde Yüce Mevlâ’nın işaret ettiği şekilde yaşayıp, ebedî yurda gayretle hazırlanmaktır.
Bu manada Şah-ı Nakşibend k.s. hazretlerinin seçkin müridlerinden Şeyh Yakub-i Çerhî k.s. şöyle der:
İstikamet, kişinin sözlerinde, işlerinde ve hallerinde belli olur. Çünkü istikamet zâhirde ve bâtında meydana gelir ve insanı ebedî saadete ulaştırır. Allah Tealâ ayet-i kerimesinde şöyle buyurur:
“Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru olanlar var ya; onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin!” (Fussilet 30)
Sırat-ı müstakim üzere olanlar “lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasulullah: Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed O’nun elçisidir” diyerek iman edip zâhirî ve bâtınî şartları yerine getirenlerdir.
Bu cümleyi söylemenin neticesinde zâhirî istikamet meydana gelir. Yani kişide zâhirî şeriat ve istikamet hâsıl olur. Bâtınî istikamet, hakiki imandan ortaya çıkar. Hâcemiz Bahaeddin Nakşibend k.s. hazretleri bu durumu şöyle izah etmişlerdir:
“Bâtınî istikamet, kalpleri zararlı isteklerden temizlemekle hâsıl olur. Allah Tealâ böyle kimselerin mükâfatını, ‘Onların üzerine akın akın melekler iner’ ayet-i kerimesiyle bildirmiştir.
Böyle istikamet ehlinin ölümü sırasında rahmet melekleri iner ve ‘Ahiret hayatında azap göreceğim diye korkma, endişelenme. Gireceğin cennetle sevin’ derler.
Yine melekler mümin kimselere der ki: ‘Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostunuzuz. Cennette istediğiniz her şey var. Bu, çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ağırlamadır.’ (Fussilet 31-32)”
Şüphesiz ki Allah Tealâ çok merhamet edendir. Cennette O’nun sonsuz bağış ve merhametiyle arzu edilen bütün nimetler kişinin önüne gelir. Bu kimseler için en büyük mükâfat ise Allah Tealâ’yı görmeleri olacaktır.
Kişi eğer zikri ihlâslı yapmıyorsa hiçbir fayda göremez, belki de sonunda büyük bir korkuyla karşılaşır. Çünkü ‘Allah’ deyip de, kalbi Allah Tealâ’dan gafil olanın, Allah’ın hükümlerine riayet etmeyenin düşmanı, bu dünyada da ahirette de Allah’tır.
Tasavvufun Temel Şartı
Nakşibendî yolunun en temel ve vazgeçilmez ilkesi doğru bir itikada ve amele sahip olmaktır. Çünkü iman ve amelde yanlışlar, hem bu dünyada hem de ahirette felaketlere sebep olur. İşte bu bela ve afetlerin önüne geçmek için her fırsatta nasihat ve sohbet konusu edilen doğru iman ve amel için Şeyh Fethullah Verkânisî k.s. şunları söyler:
Tarik-i Aliyye-i Nakşibendiyye’ye sâdık bir biçimde kararlılıkla talip olan herkes, evvela akidesini İmam Ebu Hasan Eş’arî veya Ebu Mansur Maturidî’nin mezhebine uygun olarak gözden geçirip düzeltmelidir. Bunlara aykırı olan hiçbir fakih, muhaddis, müfessir, mutasavvıf ve ârifin sözüne iltifat etmemelidir. Aykırı sözün sahibi kim olursa olsun... Ancak şeriatta derin bilgi sahibi âlimlerin, bazı teferruat meselelerde bu iki mezhebin dışında bir görüşü ifade etme durumları istisnadır. Çünkü genel olarak bütün ümmet bu iki mezhebi kabul etmiş, âlimler de bu ikisinin dışındaki görüşlere itibar etmemişlerdir.
Bu iki ana mezhebe aykırı davranan kişi, hele de ayet ve hadisleri çoğu zaman hatalı olması muhtemel keşfe göre yorumlayan bir mutasavvıf olduğunda daha da hassas olmalıdır. Aynı şekilde tasavvufun muhakkik âlimleri, bu gibi kişilerin keşiflerine itibar etmememiz gerektiğine dair bizi uyarmışlardır. Allah rızası için bu uyarıyı ısrarla yapmışlardır. Böylece Yüce Allah onları insanlara hidayet vesilesi kılmış ve onlar da sapanlardan olmamak için Allah’tan korkmuşlardır.
Mürid itikadını gözden geçirip düzelttikten sonra dört hak mezhebin birine göre ilmihal hükümlerini öğrenir. Mezhep içerisinde ihtilaflı konularda en sahih görüşe göre amel eder. Zira bu tarikatta muteber bir ruhsatla bile amel etmek uygun görülmemişken, zayıf ve makbul olmayan görüşle amel etmek nasıl caiz olsun?
Mürid itikadını düzeltip bir mezhebe göre gerekenleri öğrendikten sonra kalbini arındırmaya başlar. Böylece amelde ihlâsı sağlayan muhabbetullahı elde etmeye çabalar. Bu esnada kendisinde bir hal veya cezbe oluşursa, bunu akaid ve şeriat ile ölçmelidir. Hali bu ikisine uyduğunda sevinmeli, bu hal ve cezbeye devam etmelidir. Bu iki ölçüye uymadığında derhal terk ile Allah’a istiğfar etmelidir. Bilmelidir ki bu cezbe ve hal Allah’tan gelmemiştir. Aksine, nefsin ve şeytanın kandırması olan bir istidraçtır.