Görüş Bildir

Sâlih Amelin İlki

Namaz ibadetini tam olarak yerine getiren kişi, İslâm’ın esaslarından büyük bir köke ulaşmış olur. Kurtuluş için sapasağlam ipe tutunarak selamete çıkmış olur.

Sâlih Amelin İlki


Öğrenilmesi farz olan bilgiler, iman esaslarından sonra uygulamaya yönelik temel bilgilerdir. Buna kısaca “ilmihal” denir. İlmihal bilgileri daha küçük yaşlarda verilmesi gereken temel bir eğitimdir. Müslümanın şahsiyet oluşumunda büyük önem taşır. 

Nakşibendî yolunun büyükleri de doğru inanç ve amel hususunda talebelerine her fırsatta nasihatlerde bulunmuşlardır. Kaleme aldıkları eserlerde sâlih amellerin başında gelen namaza ısrarla değinmişlerdir. İmam-ı Rabbanî k.s. hazretleri de Mektubat’ında şunları söylemiştir:

İslâm’ın beş temel esası layıkıyla yerine getirilirse kurtuluş umulur. Çünkü bu beş rükûn asıl olarak sâlih ameldir. Kötülük ve günahlara engeldir. Şu ayet-i kerime buna açık delildir:

“Hiç şüphesiz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût 45)

Kul, bu beş esası yerine getirebilirse, onun şükür görevini de yerine getirmiş olması umulur. Şükür gerçekleşince de azaptan kurtuluş sağlanır. Nitekim şöyle buyurulmuştur:

“Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azap etsin? Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir.” (Nisâ, 147)

O halde, insan bu beş esası yerine getirebilmek, özellikle de dinin direği olan namazı dosdoğru kılabilmek için var gücüyle çalışmalıdır. İmkân nisbetinde namazın en küçük bir edebini dahi terk etmeyi hoş karşılamamalıdır. 

Namaz ibadetini tam olarak yerine getiren kişi, İslâm’ın esaslarından büyük bir köke ulaşmış olur. Kurtuluş için sapasağlam ipe tutunarak selamete çıkmış olur.

Bilesin ki namazdaki ilk tekbir, Allah Tealâ’nın kulun ibadetine ve namazına ihtiyacı olmadığına ve büyüklüğüne işaret eder. Her rüknün peşindeki diğer tekbirler, Cenab-ı Hakk’a ibadet yapılırken rükûnları eda etme liyakatine sahip olunmadığının alametleridir. 

Rükûda okunan tesbihatın içinde tekbir manası da düşünüldüğü için, rükûdan doğrulurken tekbir emredilmemiştir. Ancak secdeler böyle değildir. Tesbihler secdelerde de bulunduğu halde, secdelerin hem başında hem de sonunda tekbir vardır. 

Secde, alçalmanın ve tevazunun sonu, acziyet ve boyun bükmenin zirvesi olduğu için, bazıları burada hakkıyla ibadet ettiği yanılgısına kapılabilir. Bu vehmin önüne geçmek için secdelerin başında ve sonunda tekbir emredilmiş, ayrıca secdede okunan tesbihin içine “a’lâ” (en yüce) lafzı konulmuştur. Tekbiri tekrarlamak da sünnet olmuştur. 

Namaz müminin miracı olduğu için, Miraç gecesi Rasulullah s.a.v.’i şereflendiren kelimelerin namazın sonunda okunması buyurulmuştur. O halde namaz kılan kişi, namazını miraca çevirmeli ve namazında Allah Tealâ’ya son derece yakın olmayı istemelidir. 

Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur:

 “Kulun Rabbine en yakın bulunduğu an (namazda) secdede olduğu andır.” (Müslim, Salât, 42)

Namaz kılan kişi Rabbi ile münâcat (yalvarıp yakarma, dua etme) halinde olup, O’nun azametini ve celâlini müşahede ettiği için kendisinde korku ve huşû hali ortaya çıkmalıdır. Bu hal karşısında namaz kılanın sükûnet bulması için namazın sonunda iki defa selam vermek emredilmiştir.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz’den geldiği üzere farz namazdan sonra; sübhanallah”, “elhamdülillah”, “Allahu ekber” ve “lâ ilâhe illallah” okunmasının sırrı, bu fakire göre, namaz içindeki eksiklikleri tekbir ve tesbihle telafi etmektir. Ayrıca bu ibadeti layıkıyla ve tam olarak yerine getiremediğini itiraf etmektir. 

Namazı şartlarına ve edeplerine uygun olarak kılmak gerekir. Daha sonra da samimi bir şekilde, bu güzel zikirlerle kusurlar telafi edilmelidir. Namazı eda etmeye muvaffak kıldığı için Allah Tealâ’ya şükredilmeli ve ibadetin O’ndan başka kimsenin hakkı olmadığı düşünülmelidir. Böyle yapılırsa, işte o zaman bu namaz Hak Tealâ’nın kabulüne layık, kılanın da felaha ermesine vesile olur. 


Semerkand Dergi Logo