Görüş Bildir

İç Sıkıntısı Kalp Huzuru

“Onlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek kalpleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” (Râd 28)

Hızla akıp giden zaman içerisinde üzerinde yoğunlaşamadığımız, dolayısıyla kıymetini takdir edemediğimiz en değerli nimetlerden biri de kalbimizdir. İmanımızın mekânı olan kalbimiz, her an nefs ve şeytan düşmanlarının saldırılarına hedef oluyor. En önemli vazifemiz, iman cevherinin mekânı mesabesindeki kalbimizin derdine düşmek, belli usulleri takip ederek kalbimizi tasfiye (arındırıp aslî haline döndürme) ve tezkiye (manevi kirlerden temizleme) ile “selîm” hale getirmek olmalıdır. 

Ne var ki dünyevî kaygılar bizi bu hakikati kavramaktan uzaklaştırmış, kalbimize odaklanmaktan çok uzaklara savurmuştur. Eğer tedbir almaz ve kalbimizin derdine düşmez isek, “kalb-i selîm’den başka hiçbir şeyin fayda vermediği o günde” mahcubiyet kaçınılmaz olur ki, Yüce Mevlâ böyle bir akıbetten bizleri muhafaza buyursun.

Değişmek, dönüşmek, halden hale girmek gibi manalara gelen kalp; aralarında bazı ince farklar olsa da “fuâd”, “sadr”, “lüb” gibi Kur’anî kavramlarla aynı anlamda kullanılmıştır. Bunun yanında Türkçe olarak kullanılan “gönül” ve “yürek” kelimeleri de kalbin farklı tanımlarını ifade eder. (Lisânü’l-Arab, “klb” md.; Kâmus Tercümesi, I, 445)
 

Kalbin kayması

 

Değişken olması yönüyle hem olumlu hem de olumsuz cereyanlara açık olan kalbin kaymaması ve istikamet üzere kalması için Yüce Mevlâ kendisine sığınıp şu şekilde dua etmemizi istiyor:

“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptırma. Bize tarafından rahmet bağışla. Şüphesiz lütfu bol olan yalnız sensin.” (Âl-i İmran 8)

Doğru yol üzere olduğuna Kur’an-ı Hakim’in şahitlik ettiği (Yâsîn 4) Allah Rasulü s.a.v, Enes r.a.’dan gelen şu rivayetle bu konuya dikkatlerimizi çekiyor:

Enes r.a. şöyle demiştir: Rasulullah s.a.v., “Ey kalpleri halden hale değiştiren Allahım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.” duasını çokça yapardı. “Ey Allah’ın Rasulü, dedim, sana ve getirdiğin şeriata inandık. Bu durumda hâlâ bizim hakkımızda korkuyor musun?” Rasulullah s.a.v. buyurdu ki: “Evet, çünkü kalpler Allah’ın iki parmağı (iki parmak ifadesi mecazîdir, buradan Allah’ın kudreti kastedilir) arasındadır, onları dilediği şekilde evirip çevirir.” (Tirmizî, Kader, 7)

 

“Dikkat edin! İnsan vücudunda bir et parçası vardır,
o düzelirse bütün vücut düzelir,
o bozulduğunda bütün vücut bozulur.
İşte o et parçası kalptir.”


 

Hangi kalp?

 

İnsan vücudunda bir et parçası olarak bulunan kalp ile imana mekân olan ve yukarıda tarifi verilen kalp, her ne kadar aralarında bağlantı olsa da aynı şey değildir. Bu konuyu İmam Gazâlî rh.a. şöyle izah eder:

“Kalp kelimesi iki manada kullanılır. Birincisi, göğsün sol tarafına yerleştirilmiş, çam kozalağı şeklindeki özel bir et parçasıdır. Bu kalp hayvanlarda, hatta ölülerde dahi vardır. 

İkincisi ise rabbanî ve ruhanî bir latîfe olup, cismanî kalple bağlantısı vardır. İşte bu latîfe insanın hakikatidir. İdrak eden, bilen, kavrayan, muhatap olan, cezalandırılan, kınanan ve sorumlu tutulan odur.” (Gazâlî, İhyâ, III, 3)

Cismanî kalp, bedenin sol tarafında bir et parçası olarak yer alması ve diğer azaların onun sağlıklı çalışmasına bağlı olmasıyla, ruhanî kalbin diğer azalar üzerindeki etkisi Allah Rasulü s.a.v tarafından şöyle dile getirilmektedir:

“Dikkat edin! İnsan vücudunda bir et parçası vardır, o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozulduğunda bütün vücut bozulur. İşte o et parçası kalptir.” (Buhârî, İman, 39)

“Kalp hükümdardır. Hükümdar düzgün olunca tebâsı da düzgün olur, bozuk olunca tebâsı da bozuk olur.” (Câmiu’s-Sağîr, 5752)
 

Kalbin ilacı

 

Kalp, diğer organlar gibi Rabbimizin insanoğluna lutfettiği, şükrü az bilinen nimetlerdendir. (Mü’minûn 78). Müminlerin kalbine imanı yazan (Mücâdele 22), güven ve huzuru indiren (Fetih 4) Yüce Mevlâ, kendisini zikretmeyi kalbe ilaç olarak takdir etmiştir:

“Onlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek kalpleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” (Râd 28)

Ayetin bağlamı dikkate alındığında, burada Allah’ın zikrinden maksadın Kur’an-ı Kerim olduğu anlaşılabilir. Çünkü bir önceki ayette inkârcıların kabul etmedikleri şeyin Kur’an-ı Kerim olduğu ifade edilince, burada da müminlerin gönüllerini huzura kavuşturanın yine o olduğu vurgulanmıştır. Bununla birlikte zikir, anmak manasına gelir. Ayette bu mananın, yani Allah Tealâ’nın dil veya kalp ile anılmasının kastedilmiş olması da kuvvetle muhtemeldir.

Bu ayetin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır rh. a., şu önemli tespitlerde bulunur:

“Allah’ı anmak ve hatırlamakla kalpler mutmain olur. Gönüller huzura erer, manevi acılar, sancılar şifa bulur, sükûna kavuşur, yatışır. Çünkü her şeyin başlangıcı ve sonu Allah’a bağlıdır. Allah deyince, düşünceler hareket hedefinin son noktasına erişmiş, mantıklar durmuş, bütün duygu, korku ve ümitler son durağına dayanmış olur. Gönüller O’nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, hangi isteğe ulaşırsa ulaşsın, onların hepsinin daha iyisi, daha üstünü ve daha ötesi bulunduğundan hiçbirine karar kılamaz. Hiçbiri ruhun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Haz ve lezzette daha yükseğine ulaşmak ister. 

Fakat kalp ilâhî marifetten, Allah’ı zikirden zevk almaya başlayınca bütün maksatların ve bütün işlerin Allah’a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O’ndan yüksek bir makam ve merciye, O’nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki marifetullaha yükselemeyen ve Allah’ı zikretmeyen gafil kalpler hiçbir zaman ızdıraptan kurtulamaz, gönül huzurunu tadamaz, çırpınır durur.” (Hak Dini Kur’an Dili, V, 145-146)

 

“Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer;
kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır.
Onlar yalnızca Rablerine güvenirler.” 

 

 

İtibar kalbedir

 

Aslında müminin hayatının merkezinde kalp vardır. Nasıl ki ameller niyetlere bağlıdır, niyetler de kalbe bağlıdır. Kalp ne ölçüde safiyet kazanırsa, niyetler de o nispette samimi olur. Niyetteki samimiyet kişiyi amel-i sâlihe ulaştırır. Zira Allah Rasulü s.a.v. Rabbimizin razı olduğu bu hali haber veriyor:

“Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. O sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33)

Yüce Mevlâ, kalbine kilit vurulup (Muhammed 24) zikirden mahrum kılınanların (Kehf 28) Allah’ın zikri karşısında takındıkları inkâr halini şöyle bildiriyor:

“Allah tek olarak anıldığı vakit ahirete inanmayanların kalpleri daralır. O’ndan gayrılar anıldığında ise yüzleri gülüverir.” (Zümer 45)

Kalplerine güven ve huzur indirilen (Fetih 4) müminlerin, Allah’ın zikri karşısındaki tavrı ise şöyle:

“Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer; kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca Rablerine güvenirler.” (Enfâl 2)

Dünyevî kaygı ve endişeler, uzun emeller, bitmek bilmeyen koşuşturmalar, dinmek bilmeyen istek ve ihtiraslar maalesef gönüllerimizde derin boşluklar oluşturuyor. Bu sorunların temelinde kalbimizi ihmal edişimiz, huzuru başka yerlerde arayışımız var. Huzurun kaynağı belli; kalp! Kalbe huzur veren de aşikâr; zikrullah:

“Rabbinin ismini zikret ve bütün gönlünle O’na yönel.” (Müzzemmil 8)

Bu hali elde etmek hem kolay hem zor. Niyet, karar ve sebat etmeye bağlı. Allah Tealâ’nın rızası istikametinde sebat gösterenlerle beraber yola revan olmak inşallah hedefe ulaştıracaktır:

“Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü arzu ederek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!” (Kehf 28) 

 

 


Semerkand Dergi Logo