Görüş Bildir

Çiştiyye Yolu ve Hâce Muînüddin Çiştî k.s.

İslâm’a ve müslümanlara ilim ve irfan yolunda büyük hizmetlerde bulunmuş tasavvuf yollarından biri de Çiştiyye’dir. Nakşibendî hatmelerinde isminin dua ile zikredilmesinin dışında ülkemizde pek bilinmeyen bu tarikatın özellikle Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya gibi Hint Alt kıtası ülkelerinin İslâmlaşmasında önemli hizmetleri olmuştur. Tarikatın ismi, asıl kurucusu Hâce Ebu İshak eş-Şâmî k.s.’nin yerleştiği Herat yakınlarındaki Çişt köyünden gelir. Tarikatı sistemleştiren ve pîri olarak kabul edilen kişi ise Hâce Muînüddin Hasan Çiştî k.s.’dir.

Çocuk yaşta büyük uyanış

Şeyh Muînüddin 537 (m. 1142) yılında Sicistan’da doğmuştur. Asıl adı Hasan’dır. Şer’î ilimlerdeki vukûfiyeti sebebiyle “Hâce”, İslâm’a hizmetleri nedeniyle “Muînüddin”, tasavvuf silsilesinde yer alan Ebu İshak Çiştî k.s.’a nispetiyle de “Çiştî” nisbesini almıştır.

Henüz on bir yaşında iken babası vefat etmiş ve babasından kalan bağın başına geçmiştir. Bir gün bağda bulunduğu sırada bir meczup görür. Ona üzüm ikram eder. Fakat meczup onun üzümünden yemez, heybesinden kendi kuru ekmeğini çıkarıp yer, ona da ikram eder. Hasan meczubun halinden, sözlerinden çok etkilenir. Onun yanında Allah Tealâ’ya sevgisini ve teslimiyetini zayıf, kendisini dünyaya kapılmış bulur. İlmin ve manevi olgunluğun ardına düşme iştiyakı kalbine düşer. Babasından miras kalan ne varsa satarak dönemin ilim ve maneviyat ocağı Semerkand’a gider. Burada zâhirî ilimleri tahsil eder.

İlim yolculuğuna devam etmek isteyen Şeyh Muînüddin, Bağdat’a gitmeye karar verir. Yolculuk esnasında Nişabur’da Hâce Osman el-Hârûnî k.s. ile tanışır ve ona intisap eder. Manevi istidatı ve ilmî seviyesi nedeniyle şeyhinin yanında tuttuğu Muînüddin Çiştî k.s., Hâce Osman ile birçok şehre seyahatler yapar. Hadîkatü’l Evliyâ adlı eserde belirtildiğine göre, Sincan’da Kübreviyye pîri Şeyh Necmeddin Kübra, Bağdat’ta Kadiriyye pîri Şeyh Abdülkadir Geylanî ve Sühreverdiyye pîri Şeyh Şihabüddin Şühreverdî başta olmak üzere pek çok âlim ve sûfiyi ziyaret eder. (Cenab-ı Hak cümlesinin sırrını mukaddes kılsın.)

Hâce Muînüddin, Osman Harunî hazretlerinden hilafet alarak irşad vazifesine başlar. Sefine-i Evliyâ adlı eserde nakledildiğine göre mana aleminde Efendimiz s.a.v. onu Hindistan’da görevlendirir. Bunun üzerine oraya yönelir.

Milyonları etkileyen irşad

Hindistan’da Lahor şehrine giden Hâce Muînüddin Hasan Çiştî k.s., meşhur Keşfü’l-Mahcûb adlı eserin müellifi Hucvîrî k.s.’nin merkadında on ay inzivada kalır. Bu inziva sırasında Hucvîrî k.s.’den manevi yolla bâtın ilminin inceliklerini tahsil eder.

Riyazet ve murakabe ile bezeli bu manevi eğitimin ardından Hint diyarına adeta bir güneş gibi doğar. Ecmir şehrine geçerek kitlesel bir irşada başlar. Milyonlarca putperest Hindu onun vesilesiyle müslüman olur. Dinini terk etmeyen Hindular dahi Hâce Muînüddin Hasan’a büyük saygı duyarlar.

İrşadında her sûfi gibi zikri ve nefs terbiyesini merkeze alan Şeyh Hazretleri şu manadaki beyitleri söylemiştir: “Sana Âlem-i Kuds fezasında uçmak yaraşır. Fakat Allah’ın ismini (zikrini) kanat yapman şartıyla… Sevgiliye ne vakte kadar perde arkasında gizli kalacaksın diye sual ettim. Bana; ‘Perde yok. Perde görüyorsan o perde sensin (terbiye olmamış nefsin). Sen (nefsin var) oldukça bize karşı binlerce perde arkasındasın.’ cevabını verdi.”

Üç oğlu olan Hâce, Hint prenslerinden birinin kızıyla ikinci evliliğini yapar. Bu evlilikten de bir kızı olur. Bibi Hafîze-i Cemâl adlı bu kızı Hindistan’ın kadın velîlerinden olur ve Hindistanlı müslüman hanımların hizmetiyle yakından ilgilenir.

Hicri 633 (m. 1236) yılında Ecmir’de Hakk’a yürüyen Pîr’in vefatı bütün bir Hint coğrafyasında hüzne sebep olmuştur. Sağlığında onu ziyaret edemeyenler kabrini ziyaret etmek için merkadına akın etmişlerdir. Her sene vefat yıldönümünde “örs” adı verilen mevlide benzeyen merasimlerle anılan Şeyh, adeta vefatından sonra da irşadına devam etmiştir.

Önceleri üzerine tahta bir türbe yapılan kabri, Halaci Hanedanı tarafından, sonraki asırlarda da Babür hükümdarlarınca büyük bir külliye haline getirilmiştir. Asırlar boyunca Hindistan’ın en önemli dinî merkezlerden biri olan türbe bugün de yüzbinlerin ziyaretgâhıdır. Allah Tealâ makamını âlî eylesin.

Çiştiyye yoluna ne oldu?

Hasan Muînüddin Çiştî k.s. irşadıyla İslâm’ın Hint alt kıtasında yerleşmesinde etkili olmuştur. Yetiştirdiği sayısız halife müslümanların istikamet üzere kalmalarına vesile olmuş; Çiştî dergâhları Hinduizm, Budizm ve Brahmanizm etkisindeki bölgede müslümanlar için korunaklı bir liman teşkil etmiştir. Onun irşadı ve hizmeti, kendi silsilesinde önceki büyük velîleri de geçmiş, böylece tarikatın pîri olarak kendisi anılmıştır.

Her büyük tarikat gibi kollara ayrılan Çiştiyye, Nizamiyye ve Sâbiriyye isminde iki büyük koldan devam etmiştir. Çiştiyye dergâhlarında Avârifü’l Meârif ve Keşfu’l-Mahcûb adlı eserlerden sohbetler yapılmıştır. Müritlerin Kur’an ve Sünnet dairesinde; iman, İslâm ve ihsan bütünlüğünde bir hayat tesis etmelerine büyük gayret sarf edilmiştir.

İmam-ı Rabbanî k.s. ile Nakşibendî tarikatına meczolan Çiştiyye yolu, sonraki asırlarda da devam etmişse de daha çok Nakşî meşâyih tarafından temsil edilmiştir. Mesela, bir tasavvuf ansiklopedisi sayılabilecek olan Sefine-i Evliya’nın “Çiştiyye” bölümünde, zamanın Çiştiyye şeyhi olarak tarif edilen İmdâdullah Mekkî k.s. ve Ali Behçet Efendi k.s. Nakşibendî şeyhidir. Yine son asırların en meşhur mürşidlerinden biri olan Mevlâna Halid Bağdadî k.s. de hem Nakşî hem Çiştî hilafetine sahiptir.

Bu tabii irtibat vesilesiyle Nakşibendîler, asırlardır hatme-i hâcegânlarında Çiştiyye yolunu anmakta ve hatimden hâsıl olan sevaba Çiştiyye yolunun meşayihini, halifelerini, müridlerini ve sevenlerini de ortak etmektedirler. Allah Tealâ cümlesinden razı olsun.



Semerkand Dergi Logo