Hâl Dili
Günahlar ve Mümin
Yemen’in büyük sûfî âlimlerinden Abdullah b. Alevî el-Haddâd k.s. şöyle demiştir:
“Küçük veya büyük, gizli veya açık her günahtan tevbe etmeye dikkat et! Çünkü tevbe kulun tasavvuf yolunda atacağı ilk adımdır. O, bütün makamların temelidir. Şüphesiz Allah tevbe edenleri sever.
Bil ki günahı terk etmeden, günaha pişmanlık duymadan ve o günaha bir daha dönmemeye azmetmeden yapılan tevbe tam olmaz.
Gerçek tövbekârın bir takım alametleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Kalp yumuşaklığı, ağlamak, ibadetlere devam etmek, kötü dostları terk etmek ve Allah’ın emirlerinin çiğnendiği yerlerden uzak durmak.
Günahlara ısrar etmekten sakın! Günaha ısrar, onu işledikten sonra hemen ardından tevbe etmemendir. Her mümine gereken; yakıcı ateşten, boğucu sulardan ve öldürücü zehirlerden sakındığı gibi, küçük büyük bütün günahlardan sakınmasıdır. Yine müminin günah işlememesi, günaha niyetlenmemesi, günahtan bahsetmemesi ve işlediyse eğer bununla sevinmemesi gerekir. Bir kul günaha düştüğünde ona gereken; günahını örtmek, işlediği günahı hoş bulmamak ve hemen o günahtan tevbe etmektir.
Her zaman tevbeyi yenilemeye ve bu hususta acele etmeye dikkat et! Çünkü günahlar çoktur; kul ise zâhirinde ve bâtınında hali güzel, yolu düzgün ve ibadeti devamlı olsa da günahtan kurtulamaz. Sana her zaman tevbe etmen gerektiği hususunda, günahlardan masum ve her yönden kâmil olan Allah Rasulü s.a.v.’in her gün yetmiş defadan fazla Allah’a tevbe istiğfar etmesi yeter.”
Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Esaretten Kurtuluşa
Ateş ve Kuru Odun
Şazeliyye tarikatının büyüklerinden İbn Atâullah el-İskenderî k.s. bir nasihatinde şöyle der:
“Her kim bedenini güzel ibadet etmeye alıştırırsa, bunun bir sonucu olarak kalbi ve dili zikre, gözü haramlardan sakınmaya, kulakları ilim işitmeye, elleri ve ayakları iyiliklere yönelir. Fakat bu zamanın insanlarıyla çok oturup kalkan, Allah Tealâ’ya asi olacağı şeylerin içine düşer. Bu kimsenin hali, kuru odunları ateşe atıp da aman tutuşmasın diyen kişiye benzer. Fakat bu imkânsızdır.
Sen takvalı olmaya çalıştığın halde takvalı olmayan biriyle oturursan, çoğu zaman o seni gıybete sürükler, seni nefsine yenik düşürür. Kalpleri harap eden şey, Allah korkusunun azlığından başka bir şey değildir.
Güzel kalp, hiçbir güzelin Allah’tan gafil kılamadığı kalptir. Eğer kalbinin şifa bulmasını istiyorsan tevbe meydanına çık, tevazu ve küçüklük elbisesini giy. Böyle yaparsan kalbin şifa bulur. Fakat sen mideni doldurup kuvvetinle övünüyorsun. Senin halin, kesilmek için beslenen keçinin haline benzer. Dikkat et, farkında olmadan kendini boğazlıyorsun!
Günahkâr olsan da, “sohbet dinlemenin ne faydası olabilir, ben günahları terk edemem” diyerek hikmet meclislerinden uzak durma. Nişancının yapması gereken oku hedefe atmaktır. Bugün hedefi tutturamasa da yarın tutturuverir.”
İbn Atâullah el-İskenderî, Hikmet Tacı
Kaş Yapayım Derken
Rifâiyye tarikatının pîri Ahmed er-Rifâî k.s. şöyle der:
“Nasihat vermenin şeriata göre iki şekli ve yöntemi vardır: Birincisi nezaket ve şefkat, ikincisi kabalık ve kibirden uzak yumuşak bir üslup... Eğer nasihat veren kişi katı ve kötü ahlâklı ise, ahmaklığından dolayı kötülüğü ortadan kaldırmaya muvaffak olamaz. Nasihat edeyim derken nefsi için kızar, kötülükten Allah için sakındırmaz, hıncını nasihat verdiği kişiden çıkarmaya çalışır ve böylece günahkâr olur.
Vaizlerden biri, Abbasî halifelerinden Me’mun’a kaba ve sert bir şekilde nasihat verirken Me’mun adama şöyle dedi:
‘Behey adam, yumuşak ol! Allah Tealâ senden daha hayırlı olanı (Hz. Musa a.s.’ı), benden daha kötü olana (Firavun’a) gönderdi de yine yumuşak davranmasını emredip şöyle buyurdu: ‘Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.’ (Tâhâ 44)
Ahmed er-Rifâî, Burhânü’l-Müeyyed
Kalbe Gelen Düşünceler
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazalî rh.a. şöyle demiştir:
“Kalbe gelen düşüncelerin bir kısmı şeytandandır. Bunları bilmek ve kalbi zararından muhafaza etmek için önce Allah Tealâ’ya sığınmalı, sonra şu üç yolla gidermeye çalışmalıdır:
• Şeytanın tuzak, hile ve oyunlarını iyi bilmelidir.
• Şeytandan gelen vesvese ve çağrıya kulak asmayıp, kalbi ona bağlamamalıdır.
• Kalp ve dil ile Allah’ı zikretmeye devam etmelidir. Hiç şüphesiz zikir, insanı şeytana karşı kuvvetlendirip koruyacak en güzel gıdadır.
Şeytanın hile ve tuzaklarını bilmeye gelince; kalbe gelen düşünceleri ve çeşitlerini öğren. Böylece hangisi şeytana aittir hangisi değildir, fark edebilirsin.”
İmam Gazalî, Hak Yolunun Esasları
Sözler
“İnsanlar asılları (temel farzları) zayi ettikleri için vusûlden (hedefe ulaşmaktan) mahrum oldular.” İbn Uyeyne rh.a.
“Bir amel ancak şu üç şey ile geçerli olur ve sâlih amel niteliği kazanır: Takva sahibi olmak, iyi niyet taşımak ve onu doğru olarak yapmak.” İbn Aclân rh.a.