Görüş Bildir

Hal Dili

Tüccar Ahlâkı
Hikmet ehli bir zat şöyle demiştir: “Bir tüccarda veya esnafta şu üç haslet bulunmazsa, o hem dünyada hem de ahirette muhtaç durumdadır:
• Şu üç şeyden korunmuş bir dil: Yalan, boş vaatler ve yemin.
• Şu üç şeyden temiz bir kalp: Aldatma, hıyanet ve haset.
• Şu üç şeye riayet eden bir nefs: Cemaatle namazı ve Cuma namazlarını kaçırmama, günün belli saatlerinde mesleğiyle ilgili bilgileri okuma ve Allah Tealâ’nın rızasını her şeyin üstünde tutma.”
Ebü’l-Leys Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfilîn
Beş Vasiyet
Büyük velîlerden Kâsım b. Osman el-Harîrî k.s.’nin dostlarına şöyle dediği nakledilir:
“Size şu beş şeyi vasiyet ediyorum:
• Zulme uğrasanız da sakın zulmetmeyin.
• Övülürseniz sevince ve rehavete kapılmayın.
• Kınanırsanız endişe etmeyin.
• Yalanlanırsanız öfkelenmeyin.
• İhanete uğrasanız bile asla ihanet etmeyin.”
Sülemî, el-Mukaddime fi’t-Tasavvuf
Müflis Kimdir?
Efendimiz s.a.v., bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimin müflis kişisi odur ki, kıyamet günü birçok iyilikle gelir. Fakat şunu dövmüş, buna sövmüş, şunun malını almıştır. Bu yüzden iyilikleri şuna buna dağıtılır. Eğer (üzerindeki haklar bitmeden) iyilikleri tükenirse, o zaman onların günahlarından alınıp kendisininkine eklenir. Sonra da cehenneme atılır.” 
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 6/74
Nasıl Yapalım?
Sufî âlimlerden Abdullah b. Alevî el-Haddâd k.s., bir nasihatinde şunları söylemiştir:
“İyiliği emretmeye ve kötülükten sakındırmaya dikkat et. Bil ki iyiliği emredip kötülükten sakındırmak farz-ı kifâyedir. Bazı kimselerin bu farzı yerine getirmesiyle diğerlerinin üzerinden sorumluluk düşer. Fakat sevap sadece bu farzı yerine getirenlere verilir.
İyiliği emredip kötülükten sakındırdığın halde sana kulak asılmadığında, Allah Tealâ’nın buyruğuna dönünceye kadar kötülük mahallini terk etmeye ve yapanlarla konuşmamaya dikkat et.
Eğer iyiliği emredip kötülükten sakındırdığın takdirde sözünün dinlenmeyeceğini, kabul edilmeyeceğini; malına veya canına bir zarar geleceğini kesin olarak bilirsen, o vakit susman câizdir. Bu durumda iyiliği emredip kötülükten sakındırmak farz değil, yapan için büyük bir fazilet olur. Böyle bir durumda bunu terk etmemek, o kimsenin Allah Tealâ’yı sevdiğinin ve O’nu başkalarına tercih ettiğinin delilidir. Eğer kötülükten sakındırdığında daha fazla artacağını veya başka müslümanların zarara uğrayacağını bilirsen, o vakit susman daha evlâdır. Hatta bazen de farz olur.
İyiliği emredip kötülükten sakındırırken Allah Tealâ için ve ihlâsla yapmaya, yumuşak davranmaya, güzel bir siyaset gütmeye ve şefkatli olmaya dikkat et. Bu hasletler bir kulda, insanlara emrettiğini kendisinin de yapmasıyla, onları alıkoyduğu şeyi de terk etmesiyle bir araya gelirse, işte o zaman onun sözü kalplere tesir eder; gönüllerde saygı, kulaklarda tatlılık bırakır. Böyle bir kimsenin sözünün reddedilmesi çok nadirdir. 
Bil ki günah gizli kaldığı sürece onu işleyenden başka hiç kimseye zarar vermez. Eğer açığa çıkar ve değiştirilmezse, o vakit zararı umumi olur. Eğer bulunduğun yerde günahlar açıktan işleniyorsa ve hakkın kabul edilmesinden ümidini kestiysen, onlardan ayrılmaya dikkat et. Çünkü selamet bundadır. Ya da başka bir yere hicret et. Başka bir yere hicret etmek, onlardan uzak durmaktan daha evlâdır. Çünkü azap bir yere indiğinde kötüyü de iyiyi de kapsar. Bu durum Allah Tealâ’nın dinine yardımdan ayrılmayan mümin için kefaret ve rahmet, diğerleri için ise azap ve intikam olur.”
Abdullah b. Alevi el-Haddâd, Esaretten Kurtuluşa
Kaynaşanlar, Ayrışanlar
Hüccetü’l-İslâm İmam Gazalî rh.a. şöyle der:
“Bil ki ülfet (dostluk ve kaynaşma) güzel huyun meyvesidir; ayrışma ise kötü huyun neticesidir. Güzel huy ve ahlâk birbirini sevmeyi, kaynaşmayı ve uyumu gerektirir. Kötü huy ise nefreti, hasedi ve birbirine sırt çevirmeyi getirir. Ağaç güzel olursa, meyve de güzel olur. Güzel ahlâkın dindeki fazileti açıktır. O, Allah Tealâ’nın Peygamberi s.a.v.’i övdüğü bir haslettir. Allah Tealâ; “(Rasulüm!) Şüphesiz sen, çok büyük bir ahlâk üzeresin.” buyurmuştur. (Kalem 4)
Güzel ahlâkın neticesinin kaynaşmak ve soğukluğu gidermek olduğu malumdur. Sevgi ne kadar güzel ve hoş olursa, meyvesi de o derece güzel ve tatlı olur. Nasıl böyle olmasın ki; Allah için kaynaşmanın bizzat kendisi övülmüştür. Özellikle iki kişiyi birbirine bağlayan bağ takva, din ve Allah sevgisi olunca, bu son derece övülmeye layık bir durumdur. Bu konudaki ayet, hadis ve haberler onun faziletini anlatmaya yeterlidir ve anlayanı ikna edicidir. 
Allah Tealâ, insanlara ihsan ettiği birbiriyle kaynaşma nimetinin büyüklüğünü açıklamak için şöyle buyurmuştur: “Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını kaynaştırdı.” (Enfâl 63)
İmam Gazalî, İhyâ
Neden Huzurda Değiliz?
Şâzeliyye yolunun büyüklerinden İbn Atâulllah el-İskenderî k.s. şöyle der:
“Seni Allah Tealâ’nın evine girmekten ve O’nun Kitabı’nı okumaktan alıkoyan cünupluk hali gibi, O’nun huzurunda durmaya ve Kitabı’nı anlamaya engel olan manevî bir cünupluk hali de vardır. O da gaflettir. 
Eğer nefsin şehevî arzulara yönelirse, onu şeriat ile dizginle. Nefsin misali, başkasının ekinine yönelen hayvan gibidir. O halde nefsine hoş gelen haramlara bakmamak ve kalbinin şehevî arzulara yönelmekten alıkoymak için gözlerini kapat. Kalbini daima ibadetlerle imar et ki, nefsin isteklerine yönelmesin. 
Hak Tealâ huzuruna, kalbini kâinatın kirinden pasından temizleyerek layık hale gelen kimseyi seçer. Böyle kimselerin misali, padişaha takdim edilen hizmetçiler gibidir. Padişah içlerinden kimi seçerse onu bahtiyar eder. Sarayına girmeye uygun olmayanları ise halka bırakır.”
İbn Atâulllah el-İskenderî, Hikmet Tacı

“İbadet ve itaat Allah Tealâ’nın hazinelerindendir. Anahtarı duadır. Bu anahtarın dişleri ise helal yemektir.”
Yahya b. Muaz er-Râzî rh.a.

“Mümin, herkesle kaynaşan ve kendisiyle kolayca kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisiyle kaynaşılmayan kimsede hayır yoktur.”
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/335
 


Semerkand Dergi Logo