Görüş Bildir

Takvim

Arefe 9 Zilhicce 1440 / 10 Ağustos Cumartesi

Kurban Bayramı 10 Zilhicce 1440 / 11 Ağustos Pazar

Hicrî Yılbaşı 1 Muharrem 1441 / 31 Ağustos Cumartesi

Arefe Gününün Fazileti

10 Ağustos Cumartesi günü idrak edeceğimiz Kurban Bayramı arefesi, gecesi ve gündüzüyle birlikte pek çok fazilet barındırır. Bu itibarla arefe gününün ihyası konusunda özenli davranmak, ilahî feyz ve ihsanlara erişmenin vesilesidir.

Arefe günü, Kurban Bayramı’nın bir gün öncesi, haram aylardan olan Zilhicce ayının 9. günüdür. Bu günü ibadetle geçirmek, oruç tutmak çok faziletlidir.

Arafat ve arefe kelimeleri aynı kökten gelir. Arafat, haccın şartlarından olan “vakfe”nin yapıldığı yerin adıdır. Hacılar, “durmak, beklemek” gibi anlamlara gelen vakfe görevlerini yapmak için Mekke yakınlarındaki bu tepelik alana gelip bir süre beklerler. Arafat’taki bu vazifenin zamanına, yani Kurban Bayramı’nın bir gün öncesine “yevmü’l-arefe”, dilimize geçen haliyle de “arefe” veya “arife” denilmiştir.

Arefenin önemine işaret eden, o gün yapılan duanın faziletli ve makbul olduğuna dair hadis-i şerifler vardır. Peygamber Efendimiz s.a.v., arefe günü vakfe görevini yaparken en çok şöyle dua ederdi:

“Allahım, söylediğimiz ve söylediğimizden daha hayırlı olan hamd senindir. Namazlarım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm yalnız sanadır. Bıraktıklarım yalnız senindir. Allahım, kabir azabından, göğsün vesveselerinden ve işlerin dağınıklığından sana sığınırım. Rüzgârın (zamanın, hadiselerin) getirdiği hayırdan istiyor ve rüzgârın getirdiği âfetin şerrinden sana sığınıyorum.” (Tirmizî, Deavât 93)

Arefe günü orucuyla ilgili olarak da Hz. Aişe r.anhâ annemiz şöyle bir hadis rivayet etmiştir:

Bir genç vardı, söze kulak verir dinlerdi. Zilhicce hilâlini görünce ertesi sabah oruç tutmaya başlardı. Gencin bu yaptığı Rasulullah s.a.v.’e ulaştı. Onu çağırdı ve:

– Seni oruç tutmaya sevk eden sebep nedir? diye sordu. Genç şöyle cevap verdi:

– Anam babam sana sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! Bu günler insanların hac ve ibadet için toplandıkları günler. Belki bu ibadetimle Allah Tealâ beni onların duaları arasına katar.

Rasul-i Ekrem s.a.v. cevaben buyurdu ki:

– “Bu günlerde tuttuğun her bir günlük oruca bin köleyi azat etme, bin deve kurban etme ve Allah yolunda cihad etmek üzere bin at verme sevabı vardır. Arefe günü olunca da iki bin köle azat etmek, iki bin deve kurban etmek ve iki bin at vermek sevabı ihsan edilir.” (Tenzîhü’l-Şerîa, 2/148)

Kurban Bayramı

Kurban Bayramı’nı idrak etmenin sevinci içerisindeyiz. Bizi bugünlere eriştiren Yüce Mevlâ’ya hamd ediyor, Rasulü Hz. Muhammed Mustafa s.a.v.’e salât ve selamda bulunuyoruz.

Sözlükte “yakınlaşmak, yakın olmak” manasına gelen kurban, dinî bir terim olarak Allah rızası için ibadet maksadıyla belli bir vakitte belli şartları taşıyan bir hayvanı belli bir usül ile boğazlamak demektir. Bu şekilde boğazlanan hayvana da kurban adı verilir.

Yüce Mevlâ ayet-i kerimede mealen buyurur ki:

“Onların (kurbanların) etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hac, 37)

Cenab-ı Hakk’ın bu beyanından hareketle kurban ibadeti kulun O’na yakınlaşma gayretinin, takva ve teslimiyetinin ifadesidir, diyebiliriz. “Müslüman” kelimesinin “Allah’a teslim olan kimse” manasına geldiğini düşündüğümüzde, bir teslimiyet ifadesi olan kurban ibadetinin manevi yönü daha net anlaşılır.

Kurban, aynı zamanda İslâm’daki yardımlaşma ve dayanışmanın ciddi bir tezahürüdür. Çünkü Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanlardan daha çok yoksullar, yetimler, yardıma muhtaç kimseler istifade eder.

Kurban bir gelenek değil, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ile meşruiyeti sabit olan bir ibadettir. Kurban da zekât gibi Hicret’in ikinci yılında meşru kılınmıştır. Cenab-ı Hak mealen şöyle buyurmuştur:

“Tâ ki kendilerine ait menfaatlere şahit (ve hazır) olsunlar. Allahın rızık olarak kendilerine verdiği dört ayaklı davarlar (kurbanlıklar) üzerine, malum olan günlerde Allah’ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, yoksulu, fakîri de doyurun.” (Hac 28)

Hicrî Yılbaşı ve Muharrem Ayı

Hicrî takvimin biz müslümanlar için ayrı bir önemi vardır. Zira bütün ibadetlerde ve dinî faaliyetlerde hicrî aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayramlar hicrî aylara göre tespit edilir.

Hicrî tarih, Allah Rasulü s.a.v.’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle başlar. Ancak takvim başlangıcı olarak Hz. Ömer r.a. devrinde kabul olunmuştur. Hicrî ayların isimleri sırasıyla şöyledir:

Muharrem, Safer, Rebîülevvel, Rebîülâhir, Cemâziyelevvel, Cemâziyelâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkâde, Zilhicce.

Allah Rasulü s.a.v. arefe gününde, Muharrem ayının dokuzuncu ve onuncu günlerinde oruç tutmayı ashabına tavsiye etmiştir. Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Aşura orucu, geçen senenin günahına kefaret olur.” (Müslim, Sıyam 197)

Hicrî takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının Osmanlı devrinde de ayrı bir yeri vardı. Bu ay dolayısıyla şairler “Muharremiye” adlı şiirler kaleme alırlardı. Ayrıca sene başı olması sebebiyle bu ayda devlet erkânı padişahın huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik eder ve padişahtan muharremiye denilen hediyelerini alırlardı.



Semerkand Dergi Logo