Ramazan-ı Şerif
Ramazan-ı Şerif’e Doğru
Her yıl evlerimize kadri büyük bir misafir olarak gelen Ramazan-ı Şerifle birlikte gönüller ferahlar, ruhlar yeniden canlanır. Bu mübarek ay teravih namazlarıyla, sahurların bereketiyle, Kur’an-ı Kerim tilavetleriyle, hatimlerle, teheccüd namazlarıyla, sahur ve iftar anının heyecanıyla dünya meşgalelerine ara verip Cenab-ı Hakk’a yönelme zamanıdır. Bu ayda tutulacak oruçlar müminlerin kurtuluşuna vesiledir. Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Azîz ve Celîl olan Allah buyurdu ki: ‘İnsanın oruç hariç her ameli kendisi içindir. Oruç ise benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.’ Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet birisi ona söver ya da çatarsa: ‘Ben oruçluyum’ desin.
Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Biri iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buharî, Savm, 9; Müslim, Sıyam, 163)
Yine bir hadis-i şerifte zikredildiği üzere;
“(Ramazan ayında) Allah Tealâ’nın her gün ve gece ateşten azat ettiği kulları vardır. Her kul için kabul edilen bir dua vardır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 12/420, nr. 7450)
İki özel ay olan Receb ve Şaban ile hazırlandığımız bu rahmet ayında tuttuğumuz ve tutacağımız oruçlarla hem fert hem de ümmet olarak manevî arınmaya ve büyük bir ihyaya kapı aralıyoruz. Ramazan orucunda öyle büyük ihsanlar vardır ki, şu hadis-i şerif bunun en açık delilidir:
“Oruçlunun uykusu ibadet, susması tesbihtir. Amellerinin karşılığı kendisine kat kat fazlasıyla verilir. Onun duaları makbul, günahları mağfurdur.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 23562)
Âlimlerimizin naklettiğine göre Sahabe-i Kiram Efendilerimiz altı ay öncesinden Allah Tealâ’ya kendilerini Ramazan ayına ulaştırması için dua ederler, kalan diğer altı ayında ise oruçlarının kabul edilmesi için Yüce Mevlâ’ya yakarırlardı. Orucun müminlere farz olduğunu bildiren ayette Hak Tealâ mealen şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara 183)
***
Efendimiz s.a.v. Ramazan ayı ile ilgili şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayı girince şeytanlar ve cinlerin şerli olanları zincire vurulur. Cehennem kapıları kapatılır ve hiçbiri açılmaz. Cennetin kapıları açılır, hiçbiri kapanmaz ve şöyle seslenilir:
‘Ey hayır isteyen kimse, ibadete ve kulluğa gel! Ey şer dileyen, günahlarından vazgeç!’ Allah’ın ateşten azat ettiği kimseler vardır ve Ramazan boyunca bu iş her gece yapılır.” (Tirmizî, Savm, 1; İbn Mâce, Sıyam, 2)
Fıtır Sadakası
Sadaka kavramının aslı, “doğruluk, doğru söz söylemek” anlamına gelen “sıdk”tır. Müslümanın Allah’ın emrine uymada gösterdiği doğruluğu (sadakati) ifade etmek için “sadaka” denmiştir. Sadaka bir açıdan Allah Tealâ’ya sadakatle bağlı olmayı ifade eder.
Sadaka, en geniş anlamıyla; Allah rızası için yapılan her iyilik, verilen ve harcanan her şeydir. Sadaka, birçok vacip ve nafile ibadeti, yardım ve iyiliği içerisinde barındırmaktadır. Dolayısıyla Ramazan ayında verilen fıtır sadakası da orucun kabulüne, ölüm sekeratından ve kabir azabından kurtuluşa bir vesiledir. Allah Rasulü s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Ramazan orucu yeryüzü ve gök arasında asılıdır ve Allah Tealâ’ya ancak fıtır sadakasıyla yükselir.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 23687)
Bin Aydan Hayırlı Gece
Şüphesiz ki Cenab-ı Mevlâ’nın yarattığı her şeyin bir değeri ve önemi vardır. Zaman da öyledir. Nitekim bazı zamanlar içinde tahsis edilmiş anlar diğerlerinden daha faziletli ve üstündür. İbadet mevsimi, kurtuluş vesilesi, mağfiret günleri olan Ramazan ayında da öyle bir gece vardır ki Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle bin aydan daha hayırlıdır. Yüce Mevlâ şöyle buyurur:
“Biz onu (Kur’an-ı Kerim’i) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede Rabbinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail) her iş için iner dururlar. O gece esenlik doludur; ta fecrin doğuşuna kadar...” (Kadir 1-5)
Enes b. Mâlik r.a. Rasulullah s.a.v.’in şöyle buyurduğunu aktarmıştır:
“Kadir gecesi olunca Cebrail, meleklerden bir cemaat ile iner. Ayakta ibadet eden (namaz kılan) veya oturarak Allah’ı zikreden her kula dua eder ve selam verirler.” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 3695)
Kadir gecesi için Hz. Aişe r.anha validemiz de şöyle demiştir:
“Allah Rasulü, Ramazan’ın son on gününde itikâf edeceği yere çekilir ve ‘Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.’ derdi.” (Müslim, Sıyâm, 40; İbn Mâce, Sıyâm, 56)
Bu itibarla sâlih kimseler, Ramazan ayının son on gününe girildiğinde, her geceyi Kadir gecesi olabilir düşüncesiyle ibadetle ihya etmişlerdir.
***
Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Kim Ramazan ayı boyunca akşam ve yatsı namazını (ve teravihi) cemaatle kılarsa, muhakkak Kadir gecesine rast gelir ve o gecenin bereketinden büyük pay sahibi olur.” (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, nr. 3707)