Oruca Dair
Hak Tealâ: “Ey iman edenler, üzerinize oruç farz kılındı...” (Bakara 183) buyurmuştur. Peygamber s.a.v. de kudsî bir hadis-i şerifte, “Allah Tealâ buyurdu ki: Oruç benim içindir, onun ecrini de sevabını da ben vereceğim” (Buharî, Savm, 2) demişlerdir. Böyle denilmesinin sebebi, orucun zâhirle hiçbir şekilde alakası olmayan gizli bir ibadet oluşundandır. Ayrıca başkalarının onda hiçbir şekilde nasibinin olmamasına ve mükâfatının sonsuz olmasına da delalettir.
Denilmiştir ki; insanlar cennete ilahî rahmet ile girebilirler. Oradaki dereceleri ise ibadetle elde ederler. Ebedi olarak orada kalmak orucun karşılığıdır. Çünkü Hak Tealâ, “Onun karşılığını ben vereceğim” buyurur.
Cüneyd-i Bağdâdî rh.a.: “Oruç yolun yarısıdır” demiştir. Ebu Abbas Kassab rh.a.’in de şöyle dediği nakledilir: “Kulluğum ve isyanım, yaptığım iyi ve kötü işler şu iki işe bağlıdır: Bir şey yediğim zaman kendimde bütün günahların mayasını buluyorum. Yemeden el çektiğim zaman ise bütün taatların kökünü yine kendimde buluyorum.”
Şahsen, devamlı oruç tutan şeyhleri de Ramazan haricinde oruç tutmayan şeyhleri de görmüşümdür. Birinciler, ecir ve sevaba nail olmak için, ikinciler ise tercih yapmayı ve riyayı terk etmek için o şekilde hareket ediyorlardı.
Hiç kimseye fark ettirmeden ve sezdirmeden nafile oruç tutanları da görmüşümdür. Bunların önlerine yemek getirildiği zaman yerler (hiç tereddüt etmeden oruçlarını bozarlar)dı. Bu hal sünnete daha uygundur. Hz. Hafsa ve Hz. Aişe r.anhümhâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasulullah s.a.v. yanlarına geldiği zaman, “Sana hurma ve yağ karışımı bir tatlı saklamıştık.” derler. Bunun üzerine Hz. Peygamber s.a.v.: “Oruç tutmak istiyordum ama yerine başka bir gün oruç tutarım. Şimdi getirin o yemeği.” buyurmuşlardır.
“Eyyam-ı Bîyz”de, yani hicrî ayların 13. 14. ve 15. günlerinde oruç tutanları, aşure orucu tutanları, Receb, Şaban ve Ramazan’da oruç tutanları gördüm. “Savm-ı Davud” orucu tutanları da gördüm. Bu oruç hakkında Rasulullah s.a.v., “En hayırlı oruç budur” buyurmuşlardı. Savm-ı Davud, bir gün oruç tutup ertesi günü tutmamak şeklinde gün aşırı tutulan oruçtur.
Orucun Hakikati
Orucun hakikati “imsak”, yani kendine hakim olma, nefsi zapt etme, geçici ve sıradan arzulara galip gelmektir. Yolun tümü bunda gizlidir. Oruç tutmanın gayesi ve ruhu bunda saklıdır. Oruçta en az derece açlıktır. Oruç açlığı Allah Tealâ’nın yeryüzünde ikram ettiği bir azıktır. Bütün insanlık içinde aklen ve şer’an herkesçe methedilmiştir. Âkil, bâliğ, müslüman, sağlıklı ve ikamet halinde olan herkes için bir ay oruç tutmak farzdır.
Oruç, Ramazan hilalinin görünmesi veya Şaban ayının son bulması ile başlar. Her günü için samimi ve doğru bir niyet şarttır.
İmsakın, yani kendini yeme, içme ve cinsî münasebetten uzak tutmanın şartları vardır. Bunlar, karnı ve mideyi yemekten ve içmekten koruduğun gibi, gözü harama ve şehveti uyandıran gayrimeşru şeylere bakmaktan, kulağı gıybetten ve abes şeyleri dinlemekten, dili boş sözlerden ve haram olan âfetlerden, bedeni ise dünyaya tâbi kılmaktan ve şeriata muhalefet etmekten sakındırmandır. İşte o zaman bu, hakikî oruç olur. Nitekim Rasulullah s.a.v. şöyle buyurmuşlardır: “Oruç tuttuğun zaman, kulağın, gözün, dilin, elin ve sendeki her organın da oruç tutsun.” Diğer bir hadis-i şerifin meali ise şöyledir: “Oruç tutan nice kişiler vardır ki, tuttukları oruca karşılık ellerine aç ve susuz kalmaktan başka bir şey geçmez.”
Ben, Ali b. Osman Cüllâbî Hücvirî, derim ki: Peygamber s.a.v.’i rüyada gördüm ve “Ya Rasulallah, bana nasihat et.” dedim. Buyurdular ki: “Duyu organlarını hapset! Yani beş duyu organını hapset, koru. Tam ve mükemmel mücahede budur.” Zira bütün bilgilerin yolu bu beş kapıdan geçer. Bunlar; göz, kulak, dil, burun ve deridir. Yani görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma hisleri...
Bu beş his ilmin ve aklın baş komutanlarıdır. Bunlardan dördünün bedende özel yerleri vardır. Beşincisi bütün vücuda yayılmıştır. Göz, görmek içindir. Bununla oluşumlar ve renkler görülür. Kulak, işitme yeridir. Bu da haber ve seslerin işitilmesinden ibarettir. Boğaz ve dil tat alma uzvudur. Bu da zevk ve haz almaktan ibarettir. Burun koku alma organıdır. Bu da kokuların koklanmasından ibarettir. Dokunma hissinin hususi bir yeri yoktur. Zira dokunma duyusu bütün organlara yayılmıştır. Bu ise yumuşaklık ve sertliği, sıcağı ve soğuğu hissetmekten ibarettir. İnsanların elde etmiş olduğu hiçbir bilgi yoktur ki bu beş kapı ve vasıtadan biri ile meydana gelmiş olmasın. Hak Tealâ’nın ilham ettiği şeyler müstesna...
Beş duyu organından herbirinin kapısı için keder ve safa, bulanıklık ve duruluk vardır. Aklın, ilmin ve ruhun beş duyu organında hüküm sürdüğü bir alanı bulunduğu gibi, nefs ve hevânın da bir alanı vardır. Beş duyu organlarına akıl, ilim ve ruh gibi ulvi hususlar da; nefs, heva ve heves gibi süflî arzular da hakim olabilirler. Çünkü bu beş duyu kullukla isyan, sevapla günah, saadetle şekavet, bahtiyarlıkla bedbahtlık arasında müşterektir.
İşitme ve görme hisleri üzerindeki Hakk’ın isteği “rü’yet” ve “istima”dır. Yani Hak Tealâ’nın kudret ve delillerini görmek ve O’nun kelamını işitmektir. Nefsin bu ikisi üzerindeki isteği ise, boş şeyleri dinlemek ve harama bakmaktır. Boş ve yalan olanı dinlemek ve harama bakmak bu iki organı nefsin hakimiyetine vermek demektir.
Dokunma, tatma ve koklama hisleri üzerindeki Hakk’ın isteği, O’nun emrine boyun eğmek ve tâbi olmaktır. Bunlar üzerindeki nefsin isteği ise şeriatın ve Hakk’ın emirlerine muhalefet etmektir.
Şu halde oruçlunun gerçekten oruçlu olabilmesi için, bütün duyu organlarını Hakk’a ve O’nun emirlerine uygun biçimde davranmak suretiyle aykırı hareketten alıkoyması lazımdır.
Yalnızca yemekten içmekten uzak kalmak suretiyle tutulan oruç, çocukların ve kocakarıların işidir. Orucun Allah Tealâ’nın emirlerine ve muradına uygun olması lazım gelir. Nitekim Hak Tealâ buyurur ki: “Biz onları (peygamberleri) yemek yemez birer ceset kılmadık...” (Enbiya 8); “Sizi boş yere yarattığımızı mı zannediyorsunuz?” (Mü’minun 115). Allah insanı gıda almaya muhtaç olacak şekilde yaratmıştır; oyun için değil.
O halde abes işlerden ve haramdan imsak lazımdır. Yani helal olandan değil, boş ve günah olan işlerden uzak durmak icap eder.
Şaşarım o kimseye ki, “Ben tatavvu (gönüllü) ve nafile orucu tutuyorum” der de farzları eda etmekten geri durur, el çeker. Günah işlememek farzdır, çok oruç tutmak ise sünnettir. Kalp kasvetinden ve katı yürekli olmaktan Allah’a sığınırız. Bir kimse kendini günahtan muhafaza ederse, onun bütün hal ve hareketleri oruç olur.