Namazına Bak Halini Gör
13. asrın âlimlerinden, Şâzeliyye mürşidlerinden İbn Atâullah el-İskenderî k.s. Tâcü’l-Arûs: Hikmet Tacı adlı eserinde der ki...
Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî k.s. şöyle demiştir:
“Nefsini namaz ile tart. Namaz kılman seni nefsinin ayartmalarından uzaklaştırıyorsa saadete ulaşmışsın demektir. Eğer aksine namaza ayak sürüyorsan o vakit kendine ağla.”
Hiç dostuyla buluşmak istemeyen birini gördün mü? Cenab-ı Hak namaz hakkında şöyle buyurmuştur: “Namaz insanı fahşâ ve münkerden kesinlikle alıkoyar.” (Ankebût 45)
Allah Tealâ katındaki değerini ve O’nunla olan hukukunu bilmek istersen namazına bak. Namazı ya sükûnet ve huşû ile ya da gaflet ve aceleyle kılıyorsundur. Eğer namazlarını sükûnet ve huşû ile kılmıyorsan vay haline!
Misk satan kimseyle beraber olana misk kokusu geçer. Namaz da manen Allah Tealâ ile beraber olmaktır. O’nunla birlikte olup da bir fayda elde edemiyorsan sende bir hastalık var demektir. Bu hastalık ya kibir ya kendini beğenme ya da edepsizliktir.
O şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştıracağım.” (A‘râf 146)
Namaz kılan kimsenin namazı hemen bitirmek için acele etmemesi gerekir. Namazı gereğince kılmalı, devamlı Allah Tealâ’nın azametini hatırlamalı ve namazdaki kusurlardan dolayı istiğfar etmelidir. Nice namazlar vardır ki kabul edilmeye layık değildir. Fakat namazın ardından istiğfar edersen kabul edilebilir. Efendimiz s.a.v. namazdan sonra üç defa Allah Tealâ’ya istiğfarda bulunurdu.
Sende pek çok gizli hastalık var ki, bunlar kalbine gelen vâridatlar (düşünceler, duygular) ile ortaya çıkar. Bu hastalıkların en büyüğü Allah Azze ve Celle hakkında şüpheye düşmektir. Rızık konusunda şüphe etmek de rızkı verenden şüphe etmektir.
Dünya önemsenmeyecek kadar küçüktür. Dünyanın sıkıntıları küçük sıkıntılardır. Böyleyken sen hâlâ küçük sıkıntılarla meşgul oluyorsun. Eğer büyük düşünseydin, zihnin dünyanın küçük sıkıntılarıyla değil, ahiretin büyük sıkıntılarıyla meşgul olurdu. Kim ahiret sıkıntılarını unutup dünya sıkıntılarıyla meşgul olursa, biz onu aklı kıt olanlardan sayarız.
Sen kulluk vazifelerini yerine getirmeye bak; Allah Tealâ sana layık olanı muhakkak karşına çıkaracaktır. O, lağım içinde yaşayan farelerin ve hamam böceklerinin rızkını verirken seni mi unutacak? Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz, biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç takva iledir.” (Tâhâ 132)
Ey Allah’ın kulu! Rabbinden bir şey istediğinde, seni her bakımdan ıslah etmesini iste. Yine O’nun senin üzerindeki hükmüne seni razı kılmasını iste. Sen efendisinden kaçan bir köle gibisin. Allah Tealâ senin kendisine dönmeni isterken, sen O’ndan kaçıyorsun. Kaçmak, davranışlarla ya da nefsin arzularına uymakla gerçekleşir. Sen namazında ve orucunda kusur eder, Allah’ın lütfundan şikâyette bulunursan, O’ndan kaçmış olursun.