Görüş Bildir

İfrat ve Tefritten Uzak

Günümüzde meselenin ciddiyet ve vahametini göz ardı ederek en küçük meselede müslümanı küfürle itham eden yaklaşımlar ifrata düşmektedir. Aynı şekilde itikadî hususlarda tavizkâr davrananlar da tefritte kalmaktadır. Bunun orta yolu ise iman ve küfür hususunda son derece hassas davranmak; diğer taraftan asla taviz vermemektir.

Cenab-ı Mevlâ müberra kitabımız Kur’an -ı Kerim’de bizi itidal üzere (vasat) bir ümmet kıldığını beyan eder. Şu halde müminler itidal üzere olmalıdır. Gerek zahir hayatta gerekse batınî hallerimizde aşırılığa (ifrata) ve azlığa, eksikliğe (tefrite) düşmekten sakınmamız gerekir.  

İfrat ve tefrit iki uç noktaya işaret eder. Mümin kişi uçların değil, orta yolun ve dengenin insanıdır. Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.’in dinin kolaylık olduğunu; orta yoldan ayrılıp aşırı gideni dinin mağlup edeceğini haber vermesi, bu hususta ölçülerimize dikkatimizi çeker. O’nun, dini ince eleyip sık dokuyanlara dinin galip geleceğini ifade etmesi, günümüz din tartışmaları açısından da dikkate alınmalıdır. 

İfrat, bir konuda normal ölçülerin ilerisine gitmek, tefrit ise gerisinde kalmaktır. Bu bakımdan ifrat aşırılığı, tefrit ise tembellik ve gevşeklik ile gerekeni ihmal etmeyi ifade eder. Mücella Dinimiz tarafından her ikisinin de yasaklanması, bu iki halin de kişiyi istikametten saptırmasındandır.

İfrat ve tefritin ilacı itidal, yani dengeli davranmaktır. İslâm tarihi boyunca Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in hareket tarzı daima itidali benimsemek, her hal ve durumda ifrat ve tefritten uzak durmak olmuştur. Esasen ifrat, tefrit ve itidal meselesi hayatımızın bütün alanlarında geçerlidir. 

Öncelikle itikattan başlayalım. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’de iman esasları açıkça belirtilmiştir. Âlimlerimiz tarafından bu hususlar icmalî ve tafsilî olarak bir araya getirilmiş ve izah edilmiş; bir müminin temel seviyede nelere iman etmesi gerektiği tam ve eksiksiz olarak tespit edilmiştir. 

İfrat ve tefritin en tehlikelisi itikada dair meselelerdedir. Net ve kesin şekilde iman etmek gerektiği gibi, aynı kesinlikte iman esaslarını da bilmekle mükellefiz. Tarih boyunca bid’at ve dalâlet fırkalarının ilk ayrılık noktası itikadî sahadaki ifrat yahut tefritten kaynaklanmıştır.  

Günümüzde meselenin ciddiyet ve vahametini göz ardı ederek en küçük meselede müslümanı küfürle itham eden yaklaşımlar ifrata düşmektedir. Aynı şekilde itikadî hususlarda tavizkâr davrananlar da tefritte kalmaktadır. Bunun orta yolu ise iman ve küfür hususunda son derece hassas davranmak; diğer taraftan asla taviz vermemektir. 

Tarih boyunca Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimlerimiz, cemiyeti ifsada götüren görüş ve fırkalar hususunda en hassas uyarıları yapmışlar, gerekli ölçüleri koymuşlardır. Fakat her önüne gelenin de bu konularda söz söylemesini doğru bulmamışlardır. “Kıble ehli tekfir edilemez” temel düsturu bu ölçüye güzel bir örnektir. 

Temel ölçülerden biri de, kişinin kendisine lazım olacak seviyede itikadî bilgileri öğrenmesinin farz kabul edilmesidir. Buna göre akaid ilminin ayrıntılarını ve tüm meselelerini öğrenmek herkes için mecbur değildir. Fakat imanla ilgili hususlarda bir şüphe varsa ve kişi bunun itikadını etkileyeceğinden korkuyorsa o şüpheyi bertaraf edecek bilgiyi öğrenmeye mecburdur. Ayrıca din hususunda münakaşalardan uzak durmak gerektiği, tartışmalarla çözüme ulaşılmayacağı, tam aksine bunun bir hastalık olduğu âlimlerimiz tarafından ifade edilmiştir. Allah’ın Dini bir tartışma alanı değil, itaat ile kulluk yapmanın tek muhkem yoludur. 

Tarihimizde ifrat veya tefritle yoldan sapanlara dair ibretlik nice kıssalar vardır. Günümüzde de talî bir meseleye takılıp kalarak kendisinin de, müminlerin de yolunu kesen kişi ve görüşler ibret için kâfidir. Böyle tavır sahipleri iddia ettikleri gibi müminlerin imanını veya amelini tashih etmek istiyorlarsa hata ve yanlışların tavsiye ve nasihat üslubuyla düzeltilebileceğini hatırlamaları gerekir. İtidal bunu gerektirir. Kaynaklarımız bu tavrın en güzel misalleriyle doludur. 

İtikat gibi amel sahasında da itidal üzere olmak, orta yolu benimsemek müminin şiarı olmalıdır. Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. ibadette orta yol üzere olmayı bizzat kendisinden misal vererek açıklar. Bizim için de en güzel örnek, “üsve-i hasene” olan Efendimiz s.a.v.’dir. 

Amelî sahada mutedil tavrın en güzel örnekleri, dört hak mezhebimizdir. İmamlarımız ve onların usulü üzere yürüyen âlimlerimiz müslümanların hayatını itidal üzere, maslahat esası üzerine düzenlemişlerdir. Böylece mezheplerimiz, birer rahmet olarak hayatı kuşatmış, ilahî rızanın celbine rehberlik etmiştir. 

İfrat ve tefrit, dünya ve ahiret dengesini kurmaya çalışırken de dikkate almamız gereken iki kavramdır. Dengesini kaybeden her şey ifrat yahut tefrit dairesindedir. Denge hususunda bizim en güzel rehberimiz âlimlerimiz ve Allah dostlarıdır. Onların yaşantısı, örneklikleri, tavırları bizim için büyük önem taşır. 

İtidal bu güzide ümmetin vasfı, ahlâkıdır. İtidal üzere olmak, orta yollu hareket etmek ancak sabır, ilim ve tevazu gibi güzel hasletlerle başarılabilir. Bu hasletler zamanın yıpratıcı rüzgârları karşısında istikamet ve edep üzere kalmakla mümkün olabilir. 

Cenab-ı Mevlâ bizleri itidal üzere olan rabbanî âlimlerden ayırmasın, onların rehberliğinde istikamet üzere yürümeyi nasip eylesin. Bizleri ifrat ve tefritten uzak duran mutedil kullarından eylesin. 
Tevfik ve inayeti ile…..


Semerkand Dergi Logo