Hâl Dili
Yalnızlık Yurdu
Tâbiûn neslinin büyüklerinden Ubeyd b. Umeyr el-Leysî rh.a. şöyle der:
“Ölen her kişiye kabri muhakkak şunları söyler: Ben karanlık ve yalnızlık yurduyum. Eğer hayatında Allah’a itaatkâr olduysan ben de sana bugün rahmet olurum. Eğer isyan ettiysen ceza ve intikam olurum. Ben öyle bir evim ki, bana itaatkâr olarak giren mutlu çıkar, isyan içinde giren hüzün ve hüsran içinde çıkar.”
İmam Gazalî, Ölüm ve Sonrası
Dört İkram
Hanefî fakihlerinin büyüklerinden Ebu’l-Leys es-Semerkandî rh.a. şöyle der:
“Kim istek ve hedeflerini kısa tutar, ardı arkası kesilmeyen emellerden vazgeçerse, Allah Tealâ ona şu dört ikramda bulunur:
• O kimseye ibadet ve itaat etme kuvveti verir. Çünkü insan yakında öleceğini bilse, karşısına çıkacak zorluklara hiç aldırış etmeden var gücüyle ibadetlerine sarılır, amellerini çoğaltır.
• O kimsenin üzüntü ve kederlerini azaltır. Çünkü insan yakın bir zamanda ölümle yüz yüze geleceğini bilse, karşılaşacağı zorluklara hiç aldırış etmez.
• O kimseyi aza razı kılar. Çünkü insan yakın zamanda öleceğini bilse, çok mal edinme derdine düşmez, tek derdi ahiret olur.
• Onun kalbini nurlandırır.
Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfilîn
Verânın Belirtileri
Mısır’da yetişen evliyanın büyüklerinden Zünnûn-i Mısrî k.s. şöyle demiştir:
“Üç şey verânın (günah ve isyana düşme korkusunun) alametlerindendir:
• Mala ve bedene zararı olur ihtimaliyle şüpheli şeyleri terk etmek.
• Farz olan zekâtta eksiklik olmuştur korkusuyla fazlaca infakta bulunmak.
• Kalbin bozulacağından korkarak boş işlerden el etek çekmek.”
Beyhakî, Kitabü’z-Zühd
Altın Öğütler
Hâcegan büyüklerinin önderi Abdülhâlık Gucdüvânî k.s. oğluna şu öğütleri vermiştir:
“Ey oğul, sana vasiyetim şudur: Bütün hallerinde ilim, edep ve takva üzere ol! Önceki sâlihlerin eserlerini etraflıca araştırıp incele. Sünnet-i Seniyye’ye sarıl ve cemaate devam et. Fıkıh ve hadis öğren. Cahil kimselerden uzak dur. Asla şöhreti olmayı arzulama, çünkü şöhrette afet vardır. Makama önem verme. Mütevazi ol. Az konuş, az ye, az uyu. Helal ye, şüpheli şeylerden kaç. Çok gülme, kahkaha ile gülmekten sakın. Çünkü çok gülmek kalbi öldürür. Herkese şefkat gözüyle bak, hiç kimseyi düşük görme. Dış görünüşünü süsleyip durma, çünkü zâhiri süslemek bâtını harap eder. Halk ile çekişip durma. Kimseden bir şey isteme ve kimseye sana hizmet etmesini emretme. Allah dostlarına canla başla hizmet et. Onların işlerini inkâr etme, çünkü bu duruma düşen inkârcı asla felah bulamaz. Dünyaya ve onu sevenlere aldırış etme. Bedeninden çok gönlünü mamur et. Gözün yaşlı, amelin hâlis, duan içten ve elbisen gösterişsiz olsun. Hakk’ı arayan kimseyi yoldaş edin. Fıkıh ilmi özün, evin mescidin ve Hak Tealâ dostun olsun.”
Mevlâna Ali b. Hüseyin es-Safî, Reşehât
Sahabilerin Özellikleri
Tabiûn neslinin büyüklerinden Hasan-ı Basrî rh.a.’e sahabenin özelliklerinden sorulduğunda önce ağlamış sonra da şöyle demiştir:
“Onlarda hayır belirtileri vardı ve bu yüzlerinden belli olurdu.
Oturmaları, kalkmaları ve konuşmaları hep hayrı anlatırdı.
Giyimleri orta halli ve güzel olurdu.
Yerken içerken rızkın en temizini, helalini seçip yerlerdi.
Sadece Yüce Allah’a itaat için eğilirlerdi.
Sevdikleri ve sevmedikleri işlerde O’nun emrini gözetirlerdi.
Verdiklerini samimi olarak Cenab-ı Hakk’ın rızası için verirlerdi.
Rablerini razı etme yolunda kulların kızmasına önem vermezlerdi.
Öfkede aşırı gitmezlerdi.
Allah Tealâ’nın hükmü dışına çıkmazlardı.
Kur’an’a tutunur, Sünnet üzere hareket ederlerdi.
Dillerinde Allah zikri ile dolaşırlardı.
Kendilerinden Allah rızası için borç istendiğinde seve seve mallarını verirlerdi.
Yaratılmış olanlardan korkmazlardı.
Huyları çok güzeldi.
Dünyalığın azı ile yetinirlerdi. Onlar öbür âlemin yolunu tutana kadar böyle oldular ve oldukları gibi göründüler.”
Abdülmecid Hânî, Hadâiku’l-Verdiyye
Sözler
“Yaptıkları sebebiyle rehin alınmadan önce hatalarına ağlayan insana Allah Tealâ rahmet etsin. (Ne mutlu ona!)”
Fudayl b. İyâz rh.a.
“Dört şey kötülüğün alametidir: Kalbin katı olması, gözün yaş dökmemesi, ardı arkası kesilmeyen istekler ve dünyaya karşı hırslı olmak.”
Mâlik b. Dinar rh.a.