Güldeste
Terazinin Hangi Kefesi?
Dünya, insanı çok yönden kendisine çeken bir girdapta ahiret yurdunu unutturup türlü meşgale ve gailelerle aldatan geçici bir konaklama yurdudur. Mühim olan, bu fani âlemde ebedî saadet için gayret etmek, nefsin ve şeytanın fitnesinden sakınarak Cenab-ı Hakk’a yönelmektir. Çünkü Allah Rasulü s.a.v.’in ifadesiyle “Dünya, ahiretin tarlasıdır.” Bu meyanda İmam-ı Rabbanî k.s. hazretleri Mektubat’ında şöyle buyurur:
Din ve dünyayı birleştirmek, zıtları bir araya getirmek gibi zor bir durumdur. Öyleyse ahireti isteyen kişi dünyaya değer vermemelidir. Dünyayı hakiki anlamda terk etmek zordur. Bunun için onu hükmen terk etmek gerekir.
Dünyayı hükmen terk etmek, işlerde yüce şeriatın hükümlerine bağlanmaktır. Yeme, içme ve barınma gibi işlerde şer’i şerif sınırlarına dikkat etmektir. Bu konularda dinin koyduğu sınırları aşmamak ve zekâta tâbi olan malların ve hayvanların zekâtlarını vermektir.
Hayat dinin emir ve hükümleriyle donatılınca dünyanın cazibesinden kurtulmak da mümkün olur. Ancak o zaman dünya-ahiret birlikteliği sağlanmış olur.
Bu dünya bir imtihan ve sıkıntı yeridir. Görünüşü her çeşit süsle bezenmiştir. Yüzü, renk renk beneklerle ve çizgilerle renklendirilmiş, saç örgüleriyle ve sahte yanaklarla zoraki güzelleştirilmiş çirkin bir kadının yüzüne benzer. İlk bakışta hoş görünür. Güzel ve parıltılı olduğu sanılır. Hakikatte ise üzerine güzel koku serpilmiş, kurtların ve sineklerin üşüştüğü bir leşe benzer. Susuz insanın su zannettiği bir serap, şeker görüntüsünde bir zehirdir. Gerçekte bir harabe, sürekliliği olmayan kısacık bir andır. Bu çirkinliği ile beraber kendine teslim olanlara karşı muamelesi söylenenlerden çok daha kötüdür.
Ona âşık olan, düşük ve çarpılmış sayılır. Ona tutulan delidir, aldanmıştır. Her kim onun zâhirine meftun olursa, yüzüne ebedî hüsran damgası vurulur. Onun tadına ve güzelliğine aldananın nasibi sonsuz bir pişmanlıktır.
Rasulullah Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur: “Dünya ile ahiret iki kuma gibidir. Biri razı olsa diğeri darılır.” (İbn Hibbân, es-Sahîh, nr. 6019)
O halde kim dünyayı razı ederse ahireti darıltmış olur ve ahiretten yana nasibi olmaz. Allah Tealâ dünyaya ve dünya ehline muhabbet beslemekten sizi ve bizi korusun.
Dünya nedir bilir misin? Kadın, çocuk, mal mülk, şan şöhret, liderlik, eğlence ve oyun gibi seni Hak Tealâ’dan uzaklaştıran ve O’na ulaşmana engel her şeydir. Boş şeylerle meşgul olmak da dünyaya dahildir.
Gerçek Gaye ve Maksud
Nakşibendiyye yolunun büyükleri dünyevîleşme hususunda sûfilerini her fırsatta uyarmışlar, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin bu konudaki emirlerini daima hatırlatmışlardır. Dünya hayatında asıl gayenin Yüce Mevlâ’nın rızasını kazanmak olduğunu da daima vurgulamışlardır. Bu manada Seyda-i Tâhî k.s. hazretleri bir mektubunda şöyle buyurur:
Gerçek akıl sahipleri mâsivâya meyledenlerin helak olacağını söyler. İblis ve ona tâbi olanlar buna örnektir. “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.” (Âl-i İmran 8) buyruluyor.
Doğru yolda olan herkes kurtulur. Bu yolun rehberleri ise Efendimiz s.a.v., peygamber olan kardeşleri ve onların şeriatlarına tâbi olanlardır. Allah Tealâ sizi ve bütün sâlikleri Rasulullah s.a.v.’in şeriatına tâbi olan, hem zâhirde hem bâtında O’na uyan ve değersiz dünyaya buğzedenlerden kılsın.
Dünyanın meşakkatlerine katlanmak, sabır göstermek ancak Yüce Allah’a itaat ve O’nun muhabbetini elde etmek niyetiyle olabilir. Amaç ve hedef Cenab-ı Hak olmalıdır. Mâsivâya olan muhabbet ve buğz da O’nun için olmalıdır. Hakk’ın dergâhına yürümek bu yüce tarikatta O’nun ve dostlarının muhabbeti ile olur.
Kardeşlerim! Aziz ve Yüce olan Cenab-ı Hakk’a yönelmek, O’nu bilmek ve sevmek dünya ve ahiret nimetlerinin en hayırlısıdır. Hiçbir şey buna denk değildir. Bir ârif ne güzel söylemiş: “Allah’ın muhabbetini elde etmek kâfidir; gerisi ise yok hükmündedir.”
Kardeşlerim! Dünya kötüdür; meşakkat ve oyalanma yeridir. Vefasızdır. Siz, “Dünya ve içindekiler lanetlenmiştir; ancak Allah’ın zikri ve bu zikre sebep olan şeyler müstesna” (Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, 1/412) haberini işitmediniz mi? Aynı zamanda dünya, Allah’ı isteyenler için bir ganimet, cennette Cemâlullah ile müşerref olmak isteyen ve Allah Tealâ’nın rızasına susamışlar için bir vesiledir.
Müridin Talebi
Nakşibendiyye tarikatının Hâlidiyye kolunun pîri Mevlâna Halid-i Bağdadî k.s. hazretleri bir sohbetlerinde müridlerini şöyle uyarır:
Mürid Allah Tealâ’nın rızasını talep etmekten bir an dahi gafil olmamalı. Çünkü Yüce Rabbine yönelen kimse, O’ndan başka bir şey talep ederse mâsivâya yönelmiş olur. Bu ise kulun Mevlâsından yüz çevirmesi demektir. Zira O hiçbir şeyde ortaklık kabul etmez.
Mürid, Yüce Rabbinin rızasını talep etmeyi bırakmaz. Bu hususta gevşeklik göstermek, korkulan şeylerdendir. Hüsran ve zarardır. Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurur:
“İki günü eşit olan kimse aldanmıştır (zarar içindedir.)” (Deylemî, Firdevsü’l-Ahbâr, 4/262)
Cenab-ı Hakk’ın rızasını istemekte gevşeklik göstermek iki sebeptendir:
Birincisi, genellikle sâlikin farkında bile olmadan kalbin Cenab-ı Hak’tan başka bir şeye yönelmesidir. İkincisi ise Allah Tealâ’ya isyan etmektir. Bunun için günahları terk edip hemen tevbe ve istiğfar etmek, Hak Tealâ’ya dönerek O’na yalvarmak ve sığınmak gerekir.