Bir Ağacın Dalları Gibi
İslâm dininde kardeşlik, bütünüyle iman temeline dayanmaktadır. Allah Tealâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurat, 10)
Efendimiz s.a.v. veda hutbesinde şöyle buyuruyor:
Kardeş denildiğinde aklımıza genellikle aynı anne babadan dünyaya gelen kişiler gelir. Bu akrabalıktan ileri gelen kardeşliğin dışında, bir de aynı dine mensup olmayı ifade eden iman kardeşliği vardır.
İslâm dininde kardeşlik, bütünüyle iman temeline dayanmaktadır. Allah Tealâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.” (Hucurat, 10)
Buna göre yeryüzünün neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, hangi dili konuşuyor, hangi kavme mensup veya hangi renge sahip olurlarsa olsunlar, bütün müminler kelimenin tam anlamıyla birbirlerinin kardeşi ve sadık dostlarıdır. Kendi akidelerine saldıranlara -kendilerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar- asla sevgi beslemezler. Bu anlamda sadece iman kardeşliğini esas alırlar.
Mümin ise bizdendir
Müslüman bir millet olmanın gereği olarak hiçbir millete ayrım yapmaksızın ‘Müminse bizdendir’ deyip sevgi nazarıyla bakmamız gerekir. Gönülleri birbirine ısındıran ve cahiliyetten kaynaklanan husumetleri ortadan kaldıran iman kardeşliğidir. Bu da Rabbimizin bizlere bahşettiği en güzel nimetlerden biridir:
“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz de O kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklar.” (Âli İmran, 103)
Yüce Rabbimiz bu ayet-i kerimede bizlere, cahiliye döneminde birbirlerine düşmanlıklarıyla ün salmış Evs ve Hazreç kabilelerine mensup fertleri iman vesilesiyle nasıl kardeşler haline getirdiğini hatırlatmaktadır. İslâm’da kardeşlik iman temeline oturtulduğu içindir ki müminlerin arasını bozacak her türlü ayrılık, fitne ve entrikalar haram kılınmıştır. Irk, soy, cins ve benzeri cahiliye değerleri yerine takva esası getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve ahengin bozulmaması sağlanmıştır.
Bu konudaki ayet-i kerime her türlü tartışmayı sona erdirici niteliktedir: “Hiç kuşkusuz, Allah katında en üstün olanınız, takva yönünden en ileride olanınızdır.” (Hucurat, 13)
Kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmaktır. Bunu fiilen göstermek, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve dayanışmaktır. Bunlar olmadan kardeşlik iddiasının bir anlamı olmaz. Kur’an’ın öngördüğü kardeşlik, bütün bunları kuşatan bir muhtevaya sahiptir.
Bir hayat biçimidir İslâm’daki kardeşlik. Dinde kardeşliğin en güzel numunesini Peygamber s.a.v. çağında O’nunla birlikte yaşayan seçkin sahabiler ortaya koymuşlardır. Muhacir ve Ensar ilişkisi kardeşliğin ne anlama geldiğini bizlere gösteren son derece mükemmel bir örnektir. Medineli Ensar, Mekke’den gelen Muhacir kardeşlerini kendilerinden daha aziz tutmuşlar, onları hiçbir konuda yalnız ve yardımsız bırakmamışlardır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.” (Haşr, 9)
Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmaktadır: “Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için istemedikçe (tam manasıyla) iman etmiş olmazsınız.” (Buharî)
Parçaları birbirini tamamlayan bina
Müminler kardeşlikte ve dostlukta bütün zerreleriyle birbirine bağlı bir vücut gibidirler. Nasıl ki bir vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğunda bütün vücut aynı rahatsızlığı duyarsa, bir tek müminin -dünyanın ta öbür ucunda bile olsa- çektiği acıyı, duyduğu ıstırabı diğer kardeşleri de derinden hissetmelidirler.
Müminlerin bu denli birbirlerine bağlı olduklarını Peygamberimiz s.a.v. şöyle ifade etmektedir: “Müminin mümine bağlılığı, parçaları birbirini bütünleyen bir bina gibidir.” Hadisi rivayet eden Ebu Musa El-Eş’arî r.a., bunu tarif için Allah Rasulü s.a.v.’in parmaklarını birbirine geçirdiğini zikretmektedir. (Buharî; Müslim; Tirmizî; Nesaî)
Bir müminin, diğer bir mümin kardeşine her halükârda yardımcı olması gerekir. Peygamberimiz s.a.v. bu konuda, “Zalim de olsa, mazlum da olsa mümin kardeşine yardım et!” buyurmaktadır. Zulüm konusunda nasıl yardım edileceğini ise şu çarpıcı sözlerle dile getirmektedir: “Onu zulümden el çektirirsin. Ona yapacağın yardım işte budur.” (Buharî; Müslim)
Kardeşliğin bir gereği de, zulme meyleden diğer kardeşlerini uyarmak ve onların davranışlarının düzelmesi için çaba sarf etmektir. Bu tür yardımlaşma fertlerin ve toplumların selameti için büyük önem arz etmektedir. Ayette şöyle buyruluyor: “O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. O Ensar ki Muhacirleri barındırdılar ve onlara yardım ettiler. Onlar birbirinin velileridirler.” (Enfal, 72). Burada velilik yardımlaşma ve öğütle tefsir edilmiştir.
Suizan afeti
Kardeşliği bozan pek çok husus vardır. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde bütün bu hususlar açık bir biçimde belirtilmektedir. Bir ayet-i kerimede, kardeşliği bozan ve dolayısıyla bireysel ve toplumsal ahengin zedelenmesine yol açan hususlardan bazılarına şöyle değinilmektedir. “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 12). Bu ayet-i celilede Yüce Rabbimiz, müminleri açık bir biçimde suizandan, kardeşlerinin gizli yönlerini araştırmaktan, gıybet, dedikodu yapmaktan sakındırmaktadır.
Peygamberimiz s.a.v. ise bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Zandan sakınınız. Zira zan, sözlerin yalanı çok olanıdır. Birbirinizin ayıbını görmeye ve duymaya çalışmayın. Birbirinizin mahrem hayatını da araştırmayın.” “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurat, 11) ayet-i kerimesinde de alay, kötü lakap takma ve benzeri gibi fısk kabul edilen davranışlar konusunda müminlerin duyarlı olmaları gerektiği vurgulanmaktadır.
Kin, haset ve hakaret de kardeşliği bozan hususlar arasındadır. Kitab-ı Kerim’de kendilerinden övgüyle bahsedilen müminlerin, dünya için de örnek olacak cennetteki halleri şöyle tasvir edilmektedir: “Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” (Hicr, 47). Peygamber Efendimiz s.a.v. ise şu nasihatlerde bulunmaktadır: “Birbirinizle kinleşmeyiniz, hasetleşmeyiniz, birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.” (Buharî; Müslim; Tirmizî) ve “Bir kişiye, müslüman kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak yeter.” (Müslim).
Mümin ırkçı olamaz
Irkçılık yapmak da kardeşliği bozan ve müminleri birbirine düşüren hususlar arasındadır. Çünkü bu türden iddialar kaçınılmaz olarak beraberinde tefrikayı, çekişmeyi ve çatışmayı getirmektedir. Müminlerin birbirine düşmesi veya düşürülmesi ancak bu yollarla mümkün olabilmektedir. Nitekim bir hadisi şerifte, şeytanın bu yönde daima bir umut beslediğine işaretle şöyle buyurulmaktadır: “Şeytan, kıbleye yönelen müminlerin artık kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir; fakat onları birbirine düşürmekte hâlâ ümitlidir.” (Müslim; Tirmizî)
Bir ırkın diğer bir ırka, bir kavmin diğer bir kavme üstünlüğünü iddia etmek veya başkalarının varlığını kabul etmemek, küçümsemek gibi hatalar şeytanın fitne aracıdır. Bu tür düşünceler sirayet ettiği toplumları hasta düşürmekte ve tahrip etmektedir. Dinde kardeşlik ruhunu yeniden canlandırmak ve müminlere kaybettikleri kuvveti yeniden kazandırmak için bu tür hatalı düşüncelerin düzeltilmesi gerekir.
Her ne kadar kardeşi kardeşe vurdurmak için fitne kazanlarında kin, öfke, haset kaynatılsa da, biz aklı selimin ağır basacağına olan ümidimizi asla kaybetmemeliyiz. Şeytana ve onunla işbirliği içinde olan insanlara vereceğimiz en güzel cevap, “müminler kardeştir” olmalı ve gayretimizi, olanca gücümüzü bu yönde harcamalıyız. Unutmamalıyız ki Kur’an-ı Kerim’in öngördüğü kardeşliğin kurulması için, müslümanlar olarak, fedakârlığı, başkalarını tercih etmeyi, gıybetten iftiradan uzak durmayı, kimseyi küçük görmemeyi önemseyen İslâm ahlâkını yeniden hayata geçirmeliyiz. Karanlıktan aydınlığa çıkmamızın yolu budur.