Görüş Bildir

Hakiki Zikir

Müslümanlığın aslı “lâ ilâhe illallah” sözüdür. Bu da zikrin bizzat kendisi olup, bütün diğer ibadetler bu zikrin pekiştirilmesi içindir.

Zikir, kulun Cenab-ı Hak ile ünsiyet bulmak hususunda en büyük yardımcısıdır. Bu sebeple bütün tarikatlar, bütün tasavvuf büyükleri zikir üzerinde önemle durur. 

Şah-ı Nakşibend k.s. hazretlerinin meşhur talebesi ve halifesi Muhammed Parsa k.s. hazretleri de zikirden maksadı ve zikrin şartlarını şöyle açıklar: 
Bil ki basiret ehlinin dile getirdiği faydalı bilgilerin asıl maksadı ve bütün ibadetlerin sırrı Yüce Allah’ı zikretmektir. 

Müslümanlığın aslı “lâ ilâhe illallah” sözüdür. Bu da zikrin bizzat kendisi olup, bütün diğer ibadetler bu zikrin pekiştirilmesi içindir. Namazın ruhu, Hakk’ın zikrini kalpte korku ve tazimle yenilemek, taze tutmaktır. Oruçtan maksat nefsin isteklerinin kırılmasıdır. Böylece kalp nefsanî isteklerin baskısından kurtulur, temizlenir ve zikrin karargâhı haline gelir. Hacdan maksat, Kâbe’nin sahibini zikretmek, O’na kavuşmayı arzulamaktır. 

Dünyayı terk etmek demek, nefsanî istekleri ve günahları terk etmek, zikrin her türlü kirden pastan temizlenmesi demektir. O halde ilahî emir ve yasaklardan maksat zikirdir. Zikir ise hakikatte Hak Tealâ’nın gayrısından kalben kopmak, ilgiyi kesmek, O’nun sevgisinden başka hiçbir şeye kalben iltifat etmemek, Ondan başkasını ilah edinmemek, nefsin istek ve heveslerinin kölesi olmamaktır. 

Zikrin hakikatine ulaşıldığının işareti, ilahî emir ve yasaklar konusunda Allah Tealâ’yı unutmamak, O’nun emrini gereğince yerine getirmektir. Eğer böyle değilse kişinin yapmış olduğu zikir, nefsinin konuşmasından başka bir şey değildir. Şu halde zikre dikkat etmek demek, Hak Tealâ’nın ve insanların hukukuna dair zâhirî ve bâtınî günahlardan tövbe-i nasuh ile tövbe etmektir. 

Zikrin şartlarından biri de kişinin isteğinde sadık ve samimi olmasıdır. İstek kemal noktasında olmalıdır. Nihayet bu kemal ile kişi kendisini manevi yolculuktan alıkoyacak, meşgul edecek her şeyden kaçar, nefret eder. Hatta sadece Hak Tealâ’nın zikriyle meşgul olabilmek için kendi varlığından bile kaçmak isteyebilir. 

Yalnızca tasarruf sahibi kâmil bir şeyhten izin ve telkin alınması halinde zikirden tam fayda sağlanabilir. Bu şekilde, velayet sahibinin çeşitli telkin ve tasarruflarıyla talipte yeşeren hakiki zikrin tohumu, tam anlamıyla velayet meyvesine dönüşür.
 

Nefsi Bilme Yolunda 


Nakşibendî yolunun büyükleri her fırsatta nefsin hallerini ve kusurlarını sohbet konusu yapmışlar, müridlerine konunun önemini hatırlatmışlardır. Seyyid Taha k.s.’nin halifesi Seyyid Sıbgatullah Arvâsî k.s. de nefs hususunda şöyle demiştir: 

“Mürid, tavus kuşu misali olmalıdır. Tavus, renklerinin çeşitliliğine ve kanatlarının güzelliğine rağmen sanki onlara hiç iltifat etmez, sürekli olarak siyah bacaklarına bakar ve bundan mahcubiyet duyar. Mürid de bu hal ve düşünce üzerine olmalıdır. Çünkü taşıdığı güzellikler müridin kendi eseri değil, Allah’ın ona ihsanı ve nimetidir. Ayrıca bu güzellikleri dikkate almak kendini beğenmeye ve kibirlenmeye sebebiyet verir. 

Kâinattaki bütün kemalât ve güzellikler, Hak Tealâ’nın mahlukatına olan tecellisidir. Bu sebeple, kişinin bunları kendinden bilmesi kadar ayıp bir şey yoktur.” 

Seyyid Sıbgatullah Arvâsî k.s. nefsin ahvali ve onunla mücadele hususunda da şunları söylemiştir: 

“Nefsle mücadele ve onu öldürmek demek, onun teslim olması, Rabbinin emirlerine itaat etmesi ve kötü sıfatlarının iyilerle değişmesi demektir. Yoksa bazılarının zannettiği gibi nefsi öldürmek demek, onu tamamen yok edip ortadan kaldırmak değildir.  

Nefs kemal derecesine ulaştığında hayırlı işler yapmaya iştiyak duyar ve sahibini hayra yönlendirir. Bu ise nefsin ölmesiyle değil, bedende kalmasıyla mümkün olabilir. Nefs, yaratılış itibariyle baş olma, liderlik yapma isteği duyar. Latifeler ise fena makamına yükselmeden önce nefsin emrindedir ve ona şer yolunda hizmet ederler. Ancak latifeler fena makamına ulaştıklarında kendi başına kalır. Bu ise nefsin tabiatına aykırıdır. Bunun için sabredemez ve latifelerin peşinden onların makamına çıkar. Burada da eskiden olduğu gibi yine onların reisi olur fakat bu defa onlara iyiliği emreder.”


Semerkand Dergi Logo