Görüş Bildir

Din Nerede?

Geçenlerde bir köşe yazısı okudum. Yazarı dindar bir edebiyatçı. “Yaratmak” fiili insanın yaptıkları için kullanılabilir mi, onu tartışıyor. Yazıyı okurken bu konudaki dinî hükmü ne zaman nakledecek, onu bekledim. Maalesef yazar, bir akaid meselesi olan bu konuda hiçbir dinî hükmü zikretmeden yazıyı bitiriyor. Bunun yerine “yaratmak” fiilinin Türkçe sözlüklerdeki anlamlarına bakarak fetva vermeye çalışıyor. Hatta “halk, hilkat, Hâlık” gibi kelimelerin bile anlamlarına bakma zahmetine girmiyor. Yazısının sonunda da fetvayı veriyor: “Yaratmak” fiili insanlar için de kullanılabilirmiş.

Dindar bir yazarın dinî bir meseleyi ele alan bu yazısında ne yazık ki din yok. Yani yazar dinî hiçbir atıfta bulunmadan dinî bir meseleyi çözmeye cüret ediyor. Dinî bir hükmü iki üç Türkçe sözlüğe bakarak kendince vermeye çalışıyor.

İlmin esası

Bu savrulmanın benzerlerini çevremizde gittikçe daha çok görüyoruz. “Dindarlık” siyasete, çeşitli komplekslere kurban edilince böyle oluyor. Bu savrulma bir değil, birden fazla yanlışa dayanıyor. Birincisi, had bilme meselesi. Oysa ilmin esası edebdir, yani haddini bilmektir. Kişi bilmediği konularda hüküm vermemelidir. Hele dinî konularda asla... Biraz bilmek bilmek değildir. Esasen bir konuda malumat sahibi olmak da “bilmek” değildir. Usûlüyle ilim tahsil etmeyenler, yani ilim silsilesine bağlanmayanlar rüzgârda uçuşan yapraklar gibidir. Bizim gibi okumuş ama dinî ilimleri usûlüyle tahsil etmemiş kimselerin, en az sokaktaki insanlar kadar bu konuda çenemizi, kalemimizi, nefsimizi tutmamız gerekir.

İkincisi, bilinmeyen hususlar ilmiyle âmil, edebiyle kâmil olan, hakiki bilenlere sorulmalıdır. Mümkünse yaşayan bir âlime sormak en güzelidir. Çünkü gerektiğinde konuyu detaylandırmak, soran kişinin algı ve anlayışına göre cevap vermek ancak böyle mümkün olur. Mesela alışverişle ilgili bir meselenin halli söz konusu ise yani fetva gerekiyorsa, fetva zaten sorulan bir soruya âlim tarafından verilen cevaba denir. Eğer böyle liyakat ve ehliyet sahibi bir âlim tanımıyorsak o zaman muteber kitaplara bakılır. Fakat onları kavramak için de ilim gerekir.

Üçüncüsü, asla sözlüğe ya da mahiyeti ve sıhhati bilinmeyen kaynaklara bakılarak dinî hüküm verilemez. Ne yazık ki günümüzde yaygın yanlışlardan biri bu. Nasıl olsa artık internet var! O zaman, mesela bir ayet-i kerimenin mealine bakarak hemen hüküm veriliyor. Oysa mesela Elmalılı merhumun Hak Dini Kur’an Dili gibi muteber bir tefsire baksalar, orada âlimlerin lügat mânâsını zikrettikten hemen sonra, o ayetin nüzûl sebebi, başka ayetlerle olan ilişkisi, Sünnet-i Seniyye’deki açıklaması gibi gerçek anlamı ortaya koyan bilgilerle netleştirdiklerini görecekler. Fakat kursta öğrenilen Arapça ile, hatta hiç Arapça bilmeden mealden bakıp ayetleri yorumlamaya cüret etmek gittikçe yaygınlaşıyor. Böyle cahil cüreti ile meal yazanlar bile var!

Okumuşların cehaleti

Günümüzde tahsilin yaygınlaşmasıyla beraber kendi algı ve anlayışına göre din hususunda konuşmalar da yaygınlaştı. Normalde eğitim insanı dikkatli olmaya, bildiğini düşündüğü şeylerden bile şüphe etmeye sevk eder. Bizde ise tam tersi. Mesela bir hadis-i şerifte mevcut eğitim sisteminin inşa ettiği akla ve anlayışa uymayan bir şeye rastlandığında ona hemen “mevzû,” yani “uydurma” deniliyor. Hadis usûlü bilinmediği gibi, o hadis-i şerifin içinde yer aldığı büyük anlam çerçevesi dikkate alınmıyor. Bu durumda hiçbir usûle dayanmadan verilen hüküm “kafaya göre” verilmiş oluyor. Aynı usûlsüzlük Kelâmullah için de geçerli. Ayet-i kerimeler eğilip bükülüyor. Oysa bu gibileri Rasulullah s.a.v. Efendimiz uyarıyor: “Kim bilgisi olmadığı halde Kur’an ile ilgili söz söylerse, ateşteki yerine hazırlansın.” (Tirmizî, Tafsir 1)

Aslında hiç kimse, bırakın dinî ilimleri, herhangi bir bilim sahasında sadece üniversite diplomasına dayanarak söz söyleme yetkisine sahip olmaz. Hangi mühendis dört yılda okuduklarıyla mühendislikte büyük sözler söylemeye kalkışabilir? Hangi hukukçu diplomam var diye hukuk âlimi kesilebilir? Buna müsaade edilmez. Ama mevzu din olunca müsaade sonsuz!

Daha ileri seviyede dinî ilimlerle meşgul olmuş, araştırmalar yapmış kişiler ise, dinî ilimlerin en başta belirlenmiş usûllerine göre konuşmak, kurdukları her bir cümlenin sonuçlarını dikkate almak zorundalar. Hem kendilerinin hem de onları dinleyenlerin selameti bakımından... 

Ne doğru söylemişler: “Cahil cesur olur!” Aslında dilimizde cesaret olumlu bir kavramdır. Kökeni “köprü” anlamına gelen “cisr” ile aynıdır. Kişinin köprüyü geçer gibi korkusuzca geçip gitmesi demektir. “Cür’et” ise Arapça’da “bahadırlık, yiğitlik” demektir. Ama dilimizde olumsuz bir anlama sahiptir. Haddini bilenin ataklığına “cesaret,” haddini bilmeyeninkine ise “cüret” denir. Cahil cüretli, âlim cesaretli olur.

Cahilin cüreti, âlimin cesaretinden fazladır. Âlim bilir ama iddia etmez; cahil bilmez ama iddia eder. Buna bakarak insanların cahil mi âlim mi olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Çünkü ister kunduracılık isterse dinî ilimler olsun, çok bilen, esastan bilen, usûlüyle bilen, edebiyle bilen kişi ne kadar bilmediğini de bilir. Oysa cahil çok az şey bilerek her şeyi bildiğini sanır. İnsan bilmediği konuda mutlaka susmalı. Ama bizde kimse “bilmiyorum” demez, diyemez. Sanki bu ayıptır. İster adres sorun, isterse dinî bir hüküm, kimse bilmediğini “ben bilmiyorum” diyerek itiraf etmez. Oysa “bilmiyorum” demek, ilmin ve edebin göstergesidir.

Yanlış anlaşılmasın; cahilliği, bilmemeyi övüyor değiliz. Mümin cahil olabilir ama cahil kalamaz. Çünkü dinimizde öğrenmek farzdır. Neyi? Dinimizin iman esaslarını, ibadetlerini, haramları helâlleri... Ayrıca kişinin uğraştığı mesleğin gereklerini, esaslarını; muhatap olduğu kişilerin muhataplık seviyesine göre haklarını bilmesi de elzemdir. Demek ki ilim ve amel sadece ibadetlerle sınırlı değildir, hayatın tümüyle ilgilidir.

Son asırda müslümanlar

Günümüzdeki bozulma ne yazık ki artık inanca kadar indi. Dindar ailelerin çocukları bile imanı muhafaza hususunda hiç hassas değil. Bunun için üniversitede ders verdiğim talebelere itikad ile ilgili sorular sormuyorum. Çünkü cevap verirken küfre düşmelerinden endişe ediyorum. Sözü yanlışlara getirerek doğruları göstermeye çalışıyorum.

Son bir asırdır ümmet olarak Müslümanlıktan çok bahsediyoruz ama gün be gün onunla irtibatımız sağlamlaşmıyor, dindarlığımız artmıyor. Bunu William Chittick adındaki bir Amerikalı müslüman akademisyen şöyle özetlemiş: “Bir asır evvel müslümanlar ‘Allah’ diyordu. Bugün ise ‘İslâm’ diyorlar.”

Bu söz üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir. Kasdettiği şu: Müslümanlar Allah’ın kulu oldukları bilincini kaybettiler. Allah ile bir kul olarak bağ kurmak yerine, sanki bir “konu” imiş gibi ilgileniyorlar. Dini bir kelimeye, bir kavrama, bir slogana indirgiyorlar. Yani “Allah” diyorlar ama aslında Allah’ı kasdetmiyorlar. Amellerinde, hayatlarında, yazılarında O’ndan eser yok.

Amel dedik... Kulun ameli sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi ibadetler değildir. Dinden, mühendislikten, sanattan, siyasetten, ticaretten, kısacası neden bahsedersek edelim söylediğimiz, yazdığımız, tartıştığımız, yaptığımız her şey bir ameldir. Müminin yaptığı her şey gibi yazdığı yazı da bir ameldir. Yaratmak fiili üzerine fetva verilirken bu bilinçle yazılsaydı böyle fâhiş yanlışlara düşülmezdi.

İnsan, hayatındaki milyonlarca hareketini, sözünü, işini Hak ölçüsüne göre nasıl yapacak? Cevap açıktır: Kur’an ve Sünnet’e uyarak... Çünkü Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in hayatında yaptığı günlük işlerden mucizelere kadar hemen hepsi kaydedilmiştir. O halde bir işi neden ve nasıl yapmamız gerektiğinde rehberimiz Rasulullah s.a.v. Efendimiz’dir. Hep söylüyorum; gün içinde boş işlerle uğraşacağımıza, sosyal medyadaki saçmalıklara vakit harcayacağımıza bir sünneti öğrenip onu yapmaya gayret edelim. İnşallah bu şekilde dünyamız da, ahiretimiz de âbâd olur.

Size de kendime de nasihatim şu: Gelin dini bir kelimeye, bir slogana, bir dolgu malzemesine indirgemeyelim. Gelin Rabbimiz ile aramızı hoş tutalım. İmanımızın üzerine titreyelim. Dosdoğru yoldan sapmayalım. Bâtıl bataklara batmayalım. Büyük küçük her işimizi güzel niyetle, Allah ve Rasulü’nün muradına uyarak yapalım.



Semerkand Dergi Logo