Görüş Bildir

Derviş Bohçası

İnsan

“İnsan” kelimesinin üç farklı kökten türediği söylenir. Bunlar; alışmak, uyum sağlamak anlamına gelen “üns”, beşer anlamına gelen “ins” ve unutmak manasındaki “nesy/nisyan”dır.  İnsanın hemcinslerine olan muhabbeti ve birlikte yaşama ihtiyacı ve unutmanın hayatında büyük bir yeri olduğu düşünülünce, her bir kökün doğru olduğu söylenebilir.

İnsanın “nisyan” kelimesinden geldiğini söyleyenler birkaç sebebe dayanıyor. Bunlardan biri insanın “Kâlû belâ”da Allah Tealâ’ya verdiği sözü unutması, ayrıca Rabbini sürekli unutarak çeşitli günahlara dalmasıdır. Diğeri ise insanın unutma sayesinde hayata devam edebilme gücüdür. Çünkü insan derken bin bir elem ve hüzünden bahsediyoruz demektir. Her an bir bela ve musibetle karşılaşan insan eğer bu sıkıntıları unutmazsa hayatına devam edemez. Musibetlerin acısını ilk günkü gibi bir ömür hissetse hem sosyal hayat kalmaz hem de insan acıdan kahrolur.

***

Kur’an-ı Kerim’de Allah Tealâ, insanın yaratılışı ile ilgili olarak şöyle buyurur: “İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör.” (İnsan 1-3)

Bu ayetlerle ilgili olarak İbn Acîbe el-Hasenî rh.a. hazretleri Bahrü’l-Medîd isimli tefsirinde şöyle der: “İnsanın üzerinden uzun bir zaman geçti. İnsan, kendisine ilahî tecelli olmadan önce, anılacak bir şey değildi. Yani kendisinden bahsedilecek maddi bir vücuda sahip değildi; mana olarak ilahî ilimde mevcuttu. Ona ilahî tecelli yansıyıp maddi vücut verilince muhatap alınan ve ilahî emirlerle yükümlü bir varlık oldu.”

Allah Tealâ, bir başka ayet-i kerimesinde ise yine insanın yaratılışı ile ilgili olarak şöyle buyurur: “Ona şekil verdiğim ve kendisine ruhumdan üflediğim zaman derhal onun için secdeye kapanın.” (Hicr 29). Bu ayet-i kerimeden insanın zâhire ve bâtına bakan iki yönü olduğu ortaya çıkıyor. Bedeni dünyaya ait iken, ruhu Allah Tealâ’dandır.

İbn Arabî k.s. hazretleri insanın mahiyeti hususunda ihtilaf edildiğini söyler. Bir grubun insanı “latif”, bir grubun “cisim”, bir başka grubun ise “bunların hepsi” olduğunu kabul ettiğini aktarır. Kendisinin de son grubun görüşünde olduğunu belirtir.

“Biz insanı en güzel suret ve şekilde yarattık.” (Tîn 4) mealindeki ayet-i kerimenin tefsiri sadedinde  İbn Acîbe el-Hasenî rh.a. hazretleri, insandaki ilahî tecellinin bütün tecellilerden üstün olduğunu söyler ve şöyle devam eder: “İnsanda iki zıt durum bir arada bulunmaktadır ve onda iki ayrı şey dengeli olarak mevcuttur. Bunlar karanlık ve nur, madde ve mana, ruhaniyet ve beşeriyet, kudret ve hikmettir. Bunun için Allah Tealâ ‘İki elimle yarattığım kimse’ buyurdu. Onun dışında hiçbir varlık için böyle buyurmadı. Bunun manası şudur: Ben onu kudret ve hikmet elimle yarattım. Kudret, kinaye yoluyla insanın iç âleminde bulunan ilahî mana ve sırları ifade eder. Hikmet ise kinaye yoluyla insanın kalıbındaki acayip şekil ve hayret verici birleşimi açıklar.”

***

İmam Hücvîrî rh.a. ise insan hakkında şöyle demiştir: “Hakikat ehline göre insanın terkibi üç şeyden oluşur. Bunlardan birincisi ruh, ikincisi nefs ve üçüncüsü cesettir. Bu üçünün her birini ayakta tutan bir sıfat vardır. Ruhun sıfatı akıl, nefsin sıfatı heva, cesedin sıfatı ise histir.”

***

İnsanın yaratılış gayesi Allah Tealâ’yı bilmek ve O’na kulluk etmektir.

Dünyaya baktığımızda insan, ruhu ve aklı ile diğer varlıklardan ayrılır. Bu ikisi sayesinde kendini bilebilir ve böylece Rabbine dair idrake de ulaşabilir. Ama burada seçim insanın cüz’î iradesine bırakılmıştır. İster nefsine uyar ve Rabbinden uzaklaşır ya da nefsine muhalefet eder ve yaratılış sebebinin gereğini yerine getirir. Böylece manen Rabbine yaklaşır. Nefsinin esaretinden hem kalbini hem de aklını kurtarmış olur.

Abdülkadir Geylanî k.s. hazretleri bu konu ile ilgili olarak der ki: “Allah Tealâ insanda ne garip hazineler saklamıştır! Hevasına tâbi olmazsa bir melektir. Cismaniyet onu kaplamazsa latif bir manadır. Nur ve karanlık dolu bir kaptır.”

***

Abdürrezzak Kâşânî k.s. hazretleri de insanın yaratılış gayesine uyması hususunda şöyle der: “Her kuvvet ve uzvu, uğruna yaratılmış olduğu yüce maksat için kullanmak gerekir. Başka bir şeye sarf edildiğinde gayesinden ayrı bir şeye harcanmış olur.”

Dolayısıyla Allah Tealâ’yı bilmek için yaratılan insanın kendini dünyalık sevgilere, hırslara kaptırması, aslında azalarını yaratıldığı gayenin tersine kullandığını gösterir ki bu, kişinin kendisine zulmetmesi demektir.

Nitekim Allah Tealâ insanın bu halini şöyle ifade eder: “Doğrusu o (insan) çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab 72)



Semerkand Dergi Logo