Sâdiyye Yolu
Tasavvuf yollarını ve pîrlerini tanıttığımız yazı dizimize Şeyh Sadeddin Cebâvî k.s. ve Sadiyye yoluyla devam ediyoruz. Sâdiyye yolu artık çok bilinmiyor. Fakat yaşadığımız topraklarda yüz yıl öncesine kadar önemli ilim ve zikir halkalarından biri idi.
Sâdiyye yolunun pîri Şeyh Sadeddin Cebâvî k.s. hazretleridir. Hicri 460 yılında (m. 1068) Mekke’de doğmuştur. Nesli, anne ve baba tarafından Peygamber Efendimiz s.a.v.’e ulaşır. Ceddi âlim ve tasavvuf ehli seyyidlerden olan Şeyh Sadeddin k.s., anne tarafına nispetle “Şeybânî”, daha sonraları irşadda bulunduğu Şam’ın Cebâ köyüne nispetle de “Cebâvî/Cibâvî” nisbesiyle bilinir. Şeybanîlerin Kâbe’nin hizmetkârları olan, Beyt-i Şerif’in anahtarlarını elinde bulunduran ve İslâm aleminde bilinen bir aile olduğunu da belirtelim.
Eğitim hayatı
Sadeddin Cebâvî k.s. yedi yaşında Kur’an-ı Kerim’i ezberler. Ardından Mekke’deki saygın âlimlerden fıkıh, hadis ve tefsir eğitimi alır. İlmini daha da ilerletmek için Yemen, Mısır, Fas, Şam, Kudüs ve Irak’a seyahatlerde bulunur. At binme ve atıcılıkta da oldukça mahir olduğu belirtilen Sadeddin Cebâvî, ilim tahsilinin ardından belli bir yaşa kadar, civardaki müslümanların başına bela olan eşkıyalara karşı mücadelede yer alır. Öyle ki kendisine halk tarafından namus bekçisi anlamına gelen “râi’n-nâmus” lakabı verilir.
Öte yandan oğlunun ilim ve irfan meclislerinden uzaklaşıp çöllerde eşkıya peşinde olmasından muzdarip olan babası, Mescid-i Haram’da en içten dualarla Cenab-ı Hakk’a oğlu için yalvarır, onun ceddinin izinde ve büyük şeyhlerin yolunda yürümesi için yakarırdı.
Hüseyin Vassaf’ın meşhur tabakât kitabı Sefine-i Evliyâ’da çeşitli Sadî kaynaklarından nakledildiğine göre Cenab-ı Hak, evladının tekrar ilim ve irfan meclislerine dönmesi için yalvaran babanın duasını kabul buyurmuştur. Bu da şöyle vaki olmuştur:
Bir gün Sadeddin Cebâvî üç zâtla karşılaşır. O üç zâttan imam olanı, şu mealdeki ayet-i celileyi okur: “İman edenlerin, Allah’ın zikrinden ve vahyedilen gerçeği düşünmekten dolayı kalplerinin ürperme zamanı gelmedi mi?” (Hadîd 16). Sadeddin Cebâvî vecde kapılıp ağlamaya başlar ve atından düşer. Bu hal üzerine bu zât ona tevbe telkin eder, bir takım manevi ikramlarda bulunur.
Bu manevi ıslahın Hz. Peygamber s.a.v. tarafından gerçekleştirildiği nakledilmiştir. Bu zuhurattan mülhem şu manada şiir söylenmiştir:
“Ey insanlar arasında Cebâvî diye anılan Şeyh Sadeddin,
Sen peygamberlerin en hayırlısının elinden saadete ve vecde ulaştın.”
Bu yaşadığı olayla hayatının seyri değişen Sadeddin Cebâvî Mekke’ye, babasının yanına döner. İlimde daha önceleri yetkinleştiği için hemen seyr u sülûka başlar. Bir süre sonra da tamamlar ve babasının elinden irşad icazeti alır.
Zâhiren ve bâtınen mamur hale gelen Şeyh Sadeddin k.s. babasının duasıyla Şam’a altmış km. uzaklıktaki Cebâ’ya gelir. Burada irşada başlar. Küçük ve metruk bir yerleşim yeri olan Cebâ, bundan sonra ilim ve irfan merkezine dönüşür. Ayrıca o dönem cereyan eden Haçlı saldırılarına karşı kayıtsız kalmayan Şeyh, tekkesini önemli askerî karakollardan biri haline getirir. Cihad zamanındaki gayretleri nedeniyle kendisine “el-imâmü’l-mücâhid” lakabı verilmiştir.
Uzun ve bereketli bir ömrün ardından 575 yılında ahirete irtihal eden Şeyh Sadeddin k.s. ümmet tarafından evliyaullahın büyüklerinden ve tarikat pîrlerinden kabul edilmiştir. Kendisine nispet edilen bazı zikirleri ve kasideleri ihtiva eden risaleleri bulunmaktadır. Bunlar dışında başka eserler de bıraktığı söylense de henüz nüshalarına ulaşılamamıştır.
Şam’daki tekkesinin avlusuna defnedilen Cebâvî hazretleri için bir türbe inşa edilmiştir. Sultan Abdülhamid Han zamanında türbe onarılmış ve yenilenmiştir.
Sâdiyye yolunun Anadolu’ya ulaşması
Hazreti Pîr’in vefatının ardından tekke ve türbesi Sâdiyye yolunun merkezlerinden olmuştur. Sâdiyye yolunun müesseseleşmesinin “İkinci Sadeddin” künyeli Şeyh Sadettin Yusuf k.s. (v. 1578) zamanında gerçekleştiği kabul edilir. Bu yol da Kadiriyye ve Rifâiyye gibi ilme değer veren, zikirde de cehrî-kıyamî (ayakta ve sesli) zikri benimseyen bir tasavvuf yolu olarak neşet etmiştir. Sâdiyye yolunda halifeler yetiştikçe Selâmiyye, Vefâiyye, Tebliğiyye ve Aciziyye isimli dört büyük kol ortaya çıkmıştır.
Tarikatın, Sadeddin Cebâvî k.s.’nin halifesi olarak gösterilen Kastamonulu Şeyh Osman k.s. vasıtasıyla ilk dönemlerden itibaren Anadolu’ya geldiği söylenebilir. Ancak Anadolu’da 1700’lere kadar müesseseleşmiş bir Sâdîlik’ten bahsedilemez.
Özellikle Bektaşî tekkelerinde başlayan ve halife yetişmeyen diğer tekkelerde de yaşanan ilmî çözülmelerin olduğu 18. asırda Sultan tarafından Şam ulema ve meşayihinden iki Sâdî şeyhi, Şeyh Ebu’l-Vefa k.s. ve Şeyh Abdüsselam Şeybânî k.s. İstanbul’a davet edilir. Her iki zât da ilmî ve manevi derinlikleriyle hüsnü kabul görürler. İstanbul’da Sadî âsitânesi (büyük tekke) kurulur ve tarikat Diyarbakır, Bursa, Kastamonu, Edirne, Kırklareli, Gelibolu ve İzmir gibi illerde de teveccüh görür.
İstanbul’a davet edilen iki zâttan biri olan ve Sadeddin Cebâvî’nin soyundan gelen Şeyh Abdüsselam Şeybânî k.s. (v. 1751), Selâmiyye kolunun pîri ve büyük bir İslâm âlimidir. Şam’dan gelmiştir. Padişahın fermanıyla kendisine Koska semtinde bir dergâh tahsis edilir. Burada on dört sene irşad hizmeti gören Şeyh Abdüsselam k.s., yerine oğlu Şeyh Galib’i yetiştirir. Abdüsselam Tekkesi namıyla meşhur bu merkez, sonraları Sâdiyye âsitânesine dönüşür.
Şeyh Abdüsselam’ın türbesinin de bulunduğu bu tekke 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla boşaltılmış ve zaman içinde yıkılmıştır. 1945’te de üzerine Koca Ragıp Paşa İlkokulu yapılmıştır. Buranın hazin hikâyesini bilen yaşlılar, çocuklara “Sizin okulunuzun bulunduğu yerde eskiden bir dergâh ve türbe vardı. Sakın orada yatan evliyaya karşı bir edepsizlik yapmayın. Aman dikkat edin!” tarzında tenbihlerde bulunurmuş.
Osmanlı Devleti’nin tarikatlarla ilgili kurumu olan Meclis-i Meşâyih’te çok sayıda Sadî aza yer alıyordu. Sâdiyye tarikatının en etkili olduğu Şam’da meşhur Emeviye Camii’nde, Payitaht’ta ise Ayasofya Camii’nde mübarek gün ve gecelerde Sâdîler zikir icra ediyordu. Hatta Ayasofya Camii’ne Şeyh Sadeddin Cebâvî’nin ismi yazılı levha bile asılmıştır. Bütün bunlar Sâdiyye yolunun Osmanlı’daki nüfuzunu gösterir.
Bazı Sadî şeyhlerinin meclislerinde “Kütüb-ü Tis’a”nın yani en muteber dokuz hadis kitabının, ayrıca Kûtü’l-Kulûb ve Risaletü’l-Kuşeyriyye gibi önemli eserlerin okunması âlimler ve devlet nezdinde takdir görmüştür. Tekkelerin kapatıldığı 1925’e kadar İstanbul’da otuz dört Sâdî tekkesi hizmete devam etmiştir.
Son olarak şunu da belirtelim ki, yüz sene öncesine kadar Ayasofya’da zikir icra edebilecek kadar itimat edilen bir yolun bugün neredeyse isminin unutulmuş olması ve Sâdî âsitânesinin hikâyesi oldukça düşündürücüdür. Her şeye rağmen bazı Sadî tekkeleri ve hazîrelerinin ayakta kalması da memnun edicidir. Ayrıca köklerine bağlı, hassasiyet sahibi bazı kişilerin gayretleri de her türlü takdire şayandır. Buna güzel bir örnek olarak Diyarbakır otogarının mescidine Şeyh Sadeddin Cebâvî k.s.’nin isminin verilmiş olması zikredilmeye değer.
Şeyhe yazılan bir methiye
Yazımızı Osmanlı Nakşibendî meşâyihinin meşhurlarından Mehmed Molla Murad Efendi k.s. tarafından Şeyh Sadeddin Cebâvî k.s. hazretlerine yazılan methiyeyle bitirelim:
Velîler serveri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Erenler rehberi de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Acayib vecd ü hâle mazhar oldu Hazreti Hakk’dan,
Bu kavmün izhârı da Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Nümâyân oldu envâr-ı hakîkat sırr-ı zatından
Ki nûrun enveri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Muhammed Mustafâ nesli, Cebâ’ya müntesib zâtı
Şüyûhun ezheri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Mücevherler bu zâtın zâtına nisbetle boncukdur
Hakîkat cevheri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Kudûm ile halîle nevbeti dâim urulmakda
Keramet mazharı da Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Yedi terk oldu tâcı, heft eflâke işarettir
Hakikat haveri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Bilâd-ı şark u garba münteşir oldu tarîkı hem
Maârif kişveri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Neler doğdu neler doğar anun zât-ı şerifinden
Maârif mâderi de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Zülâl-i feyze dîl-i teşnegânı etmede irvâ
Cinânun kevseri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Yeri vardır Murad’a, baş üzere konsa ol sultan
Ulular efseri de Şeyh Sadeddin Cebâvî’dir.
Server: Bir topluluğun büyüğü, ulusu.
Nümâyân: Görünen, aşikâr olan.
Envâr-ı hakîkat: Hakikat nurları.
Nûrun enveri: Nurun en nurlusu.
Şüyûhun ezheri: Şeyhlerin ay ve güneşi.
Kudûm ile halîle nevbeti dâim urulmakda: Kudüm ve zillerle ilahiler, naatlar okunmakta, zikirler yapılmakta.
Keramet mazharı: Kerametin ortaya çıktığı kişi.
Heft eflâk: Yedi kat gökler.
Haver: Güneşin doğduğu yön.
Bilâd-ı şark u garb: Doğu ve batı memleketleri.
Münteşir: Yaygın, yayılmış.
Maârif kişveri: İlim ülkesi.
Maârif mâderi: İlmin annesi.
Zülâl-i feyz: Feyzin tertemiz suyu.
Dîl-i teşnegân: Susuz gönüller.
İrvâ: Suya kandırmak.
Cinân: Cennetler.
Efser: Tac.