Görüş Bildir

Nefsin Mertebeleri

Bir genç vardı. Gece gündüz üzerinden güzel kokular yayılırdı. Eşi dostu bu kokulara nereden para bulduğunu sorduğunda genç şöyle dedi:

“Ben kokuya para vermiyorum. Bu güzel kokular bana Allah Tealâ’nın lütfudur. Şöyle ki: Bir kadın beni hile ile evine soktu ve nefsimden murad almak istedi. Ben de ona, ‘Biraz bekle, bir dışarıya gidip geleyim’ dedim. Dışarıda hayvan gübrelerini yüzüme, vücuduma sürdüm. Kadın beni o vaziyette görünce kovdu. Böylelikle o kadından kurtuldum. Dışarı çıkıp yüzümü gözümü yıkadım. Allah Tealâ da mükâfat olarak bana bu kokuları verdi.”

Muhteremler, anlaşılıyor ki ilahî ikramlara nail olmak için gayret gerekiyor. Hz. Yusuf a.s. “Muhakkak ki nefs kötülüğü emreder.” (Yusuf 53) dedi. Herkeste nefs vardır. Nefs kötülükten başka bir şey emretmez.

Ârifin biri Allah Tealâ’ya “Rabbim, bana nefsimi göster” dedi. Allah Tealâ da gösterdi. Nasıl mı? Ârif zat ayağa kalktı, baktı etrafında bir köpek dolaşıyor. Kapısı kapalı olduğu için odaya bir köpeğin girmesi mümkün değildi. Bu köpek nereden geldi diye düşünürken, köpek giydiği entarinin içine girip kayboldu. Ârif zat; “bildim, nefsim köpek suretindeymiş” dedi.

Sofi mürşidini bulur ve nefsiyle cihada başlarsa, nefs derhal ‘emmâre’den ‘levvâme’ makamına çıkar. Levvâme, yanlış bir şey yaptığında kendini kınayan nefstir. Kendini kınama ise tevbenin kapısıdır. Tevbe kapısını açıp nasuh tevbeye geçirir. Yani samimi bir pişmanlıkla ve bir daha o günaha düşmeme azmiyle tevbe etmeye ulaştırır.

Muhteremler, bu sohbetleri iyiyi kötüyü ayırt etmek, pişmanlık duyup tevbe etmek için yapıyoruz. Nefs Allah Tealâ’nın yardımına kavuşunca kötülükleri idrak etmeye başlar. Mürşid de onu zikirle, rabıtayla kemalâta yönlendirince makamı yükselir.

Mürşide misal Hz. Yusuf a.s.’dır, müride misal de... Hz. Yusuf a.s. nasıl sabrettiyse, sofi de onun gibi sabretmeli ki Hz. Yusuf a.s. gibi muradına erebilsin.

Nefs-i levvâmeden sonra ‘nefs-i mülhime’ye, yani ilham alan nefse geçilir. Bu makamda nefs dinin emirlerine sımsıkı bağlıdır. Rasulullah s.a.v.’in ahlâkıyla ahlâklanır, bundan zevk ve lezzet alır. Böyle kimsede cömertlik, yumuşaklık, sabır, tevekkül, kusurları affetmek gibi sıfatlar yerleşir. Yalnız bir noksanı vardır; vesveseden kurtulamaz. Üç günlük ömrü için otuz günlük rızık bulur da yine vesvese eder.

Bunun bir üst makamı ‘nefs-i mutmainne’ yani doyuma ulaşmış nefstir. Burada vesvese biter. “Ey mutmain nefs! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Katıl kullarım arasına, gir cennetime!” (Fecr 27-30).

Bu nefs, Rabbi’nin rızasını kazanmaktan başka hiçbir muradı olmayan nefstir. Ne halde olursa olsun o Allah’tan razı, Allah da ondan razıdır. Nefsi bu makama ulaşan kimse Hakk’ın huzurunda edeple durur.

Daha sonra ‘nefs-i mardiye’ gelir. Bu nefs düşük sıfatların tamamından kurtulmuş, Allah Tealâ’nın rızasına ermiştir. Allah için insanlara hizmet etmekten hoşlanır. Bu nefse ‘nefs-i kâmile’ de denir. Şeyhlerimiz, gavslarımız bu makamdadır.

Kendi nefsini terbiye edemeyen başkasının nefsini terbiye edemez. Tasavvuf yolunda nefsin terbiyesi için müridin mürşidine sımsıkı tâbi olması, “fenâ fi’ş-şeyh” denilen hale ulaşması gerekir. Bu durumda mürid nerede olursa olsun şeyhini görür. Böyle bir mürid de mürşidinden aldığını hal diliyle insanlara dağıtır.



Semerkand Dergi Logo