İçte ve Dışta Temizlik
Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Din temizlik üzerine kurulmuştur.”
Âlimlerimiz bu hadis-i şerifi izah ederken hem zâhirî hem de bâtınî temizliğe işaret etmişlerdir. Zâhirî temizlik bedeni ve giysileri necaset olarak bildirilen kirlerden arındırmanın yanı sıra, genel manada dinin yasaklarını terk edip emirlerini yerine getirmekle tahakkuk eder.
Bâtınî temizlik ise kibir, riya, haset, dünya sevgisi ve benzeri kötü ahlâklardan nefsi temizleyip; tevazu, hayâ, ihlâs, cömertlik ve benzeri güzel ahlâklar ile süslemekle elde edilir.
Âriflerden İmam Haddâd k.s. şöyle buyurur:
“Kim ki zâhirini ibadetlere devam ederek süsler, bâtınını da güzel huylarla ahlâklanmak suretiyle mamur ederse, o kişinin iç ve dış güzelliği kemâle ermiştir. Zira kulun temizlikten nasibi, kötü ahlâk ve amellere uzaklığı ve güzel huylara yakınlığı nisbetindedir.”
Zâhirî amellerin titizlikle yapılması, bâtınî amellerin de titizlikle yapılmasına zemin hazırlar. Amellerde titizlik; farz, vacip ve sünnetlere sımsıkı sarılarak, yasaklananlardan da uzak durarak elde edilir. Kulluğun devamlı ve güzel olması amellerin eksiksiz eda edilmesiyle, tüm şartlarının yerine getirilmesiyle mümkündür. Zâhirini güzelleştiren, amellerin şartlarına riayet eden kula, Cenab-ı Mevlâ da bâtınî güzellikleri ihsan eder.
Zâhir ve bâtını güzelleştirmenin vesilelerinden bir diğeri de, hakiki bir tevbedir. Biliyoruz ki günah kirdir, kirliliktir. Kul hem zâhirinde hem de bâtınında takva elbisesine bulaşan günah lekelerini tevbe ile temizlemeye çalışmalıdır. Lekelerden arındırdığı bâtınını güzel amellerle donatmalıdır. Ayrıca zâhirî ve bâtınî edeplerin muhafazasına dikkat etmelidir.
Şayet edeplerin muhafazasında devamlılık elde edilirse Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.’e mutabaat da tam olur. Bu hususta rabbanî âlimlerimiz şöyle buyurmuşlardır: “Nebevî edepleri muhafaza eden kimseyi, Allah Tealâ kötü ahlâk ve çirkin işlere düşmekten muhafaza eder.”
Âriflerden bir zât şöyle buyurur: “Her kim tam manasıyla hür olmak ve kirlerinden arınmak istiyorsa zâhirî ve bâtınî hal hareketlerini şer’i şerife uyarlasın; aklını şer’i şerifin ölçüleriyle kullansın.”
Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.’in sünnetlerini öğrenip mutabaat etmek son derece önemlidir. O’nun örnekliğinde yapılan amellere karşılık kat be kat ecir ve sevap vardır. Bu sünnetleri bilmenin ve uygulamanın yolu ise âlimlerin izini sürmektir. Böyle bir takip bizi yanlışlara, bid’atlara düşmekten koruduğu gibi zâhirimizi ve bâtınımızı da tezyin eder, olgunlaştırır.
* * *
Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.’in günlük hayatın akışı içinde her iş ve durumu bir dua vesilesi yaptığını biliyoruz. O’nun duaları bize hem Cenab-ı Mevlâmıza nasıl yakaracağımızı öğretir hem de kulluk şuurumuza rehberlik eder. Bir yemeğin ardından yaptığı şu duaya bakalım:
“Allah’a hamdolsun. Allahım! Bana helal, güzel rızık yedirdiğin gibi beni sâlih amellerde kullan. Bu yemeği bana yedirip gücüm, kuvvetim olmaksızın beni rızıklandıran Allah’a hamdolsun.” (Ebu Dâvud, Libas 1; Tirmizî Daavât 56; İbn Mâce, Et’ime 16)
Âriflerden bir zât şöyle buyurmuştur:
“Midene haram bir şey girmesine asla izin verme. Çünkü kırk gün helal yiyen kimsenin kalbi nurlanır, oradan diline hikmet pınarları akar. Allah Tealâ ona dünyada zühd sahibi olmayı bahşeder ve gönlü kirlerden arınır. Ayrıca Cenab-ı Mevlâ’nın ona muamelesi güzelleşir. Haram ve şüpheli şeylerle beslenen kimsenin durumu ise tam tersidir.”
Haram ve şüpheli şeylerden sakınmak dinimizin emirlerindendir. Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v. bu hususu şöyle vurgular:
“Kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmesi kaçınılmazdır.” (Buhârî, İmân 40; Müslim, Müsâkât 20)
Haram ve şüpheli şeylere el uzatanın dininde muvaffak olması imkânsız derecesinde zordur. Zâhiren muvaffak olsa da, manen amellerini ifsad edecek afetlere maruz kalır.
Abdullah ibn Ömer r.anhüma şöyle buyurur:
“Namaz kıla kıla yay gibi, oruç tuta tuta yayın kirişi gibi olsanız da, haram ve şüpheli şeylerden sizi sakındıran bir verâya sahip değilseniz Allah sizden bunları kabul etmez.”
Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyenlere yönel.” (Tirmizî, Sıfâtü’l-Kıyâme 60)
Yine buyurmuştur ki:
“Kul sakıncalı şeylere düşme endişesiyle sakıncası olmayan şeyleri terk etmedikçe gerçek takvaya erişemez.” (Tirmizî, Sıfâtü’l-Kıyâme 19; İbn Mâce, Zühd 24)
İmam Haddâd k.s. ise meseleyi şu şekilde izah eder:
“Sakınmanın sadece yeme içme ve giymeyle sınırlı olduğunu zannetme. Aksine her şeyi kapsar. Eğer elinde hem helal hem de şüpheli bir şey varsa, tercih hususunda daha helal ve daha temiz olanı seçmen gerekir. Çünkü helal gıda her şeyin temelidir. Helal lokmanın kalbin nurlanmasına ve ibadetlere çok büyük etkisi vardır.”
Selef-i sâlihînden bir zât şöyle buyurmuş:
“Dilediğini ye, ancak yediklerin ölçüsünde amel işlersin.”
Müminin zâhir ve bâtınını kirlerden arındırması, takva elbisesini giymesiyle tahakkuk eder. Takva elbisesi zırh gibidir; kötülüklerden, haramlardan her daim korur.
Cenab-ı Mevlâ bizleri zâhiren ve bâtınen temizlenen, güzel ahlâk ile süslenen kullarından eylesin. İstikamet üzere giden sâlihlerin yolundan ayırmasın ve mahrum eylemesin.
Tevfik ve inayetiyle...