Adı Var Ama...
Hak ve hukuk kelimelerinin yüzü soğuk. Kaç nesildir bazı ayrıcalıklı grupların dışında herkes için bir felaket olan hukuk sistemimizden, bitmeyen, bitse de hak sahibini tatmin edemeyen mahkeme süreçlerinden belki.
Ya da hayatın tabii akışı içinde, özellikle de bizim değerler sistemimizde zaten yerli yerince olagelen kimi münasebetlerin, kaya gibi bir kanun dilince “hak” olarak dayatılıp durmasından... Kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, azınlık hakları, vs...
Ne var ki hak hukuk kavramlarının bu kadar dolaşıma sokulması hakkı benimseyen, ayakta tutan bir toplum inşa etmiyor. Etmiş görünen toplumlarda ise iş gören şey “hak üzere” olmak değil, bildiğimiz kanun zoru!
Hakların hakiki manada hayat bulması ancak ahlâkla mümkün. Ahlâk ise, felsefeciler ne derse desin, imana yani kalbe dayanmak zorunda. Bu yüzden ne kadar zarif, medeni görünürse görünsün, kalbi buz tutmuşlar ilk fırsatta vahşileşiverir.
Müminin kalbi ise sıcaktır. Öyle ki birbirine muhabbetinin seviyesinden, muamelesinin güzelliğinden, içi dışı bir oluşundan, hesapsızlığından imanı hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.
Fakat insanlığı bir sel gibi önüne katıp sürükleyen bu bireyci ve hazcı kültür “gönül hukuku”nu hatırlama mecburiyetine sevk ediyor. Okuyucularımızın büyük çoğunluğunun aşina bulunduğu o muhabbeti muhafaza için, birbirimize gönül gözüyle bakabilmek için hiç değilse haklar meselesini anlamamızı zorunlu kılıyor. Biliyorsunuz, muhabbet varsa mesele yok demektir. İnsan sevdiğini incitir mi?
31 Ağustos 2019 Cumartesi günü hicrî yeni yıla girdik. Kutlar, hayırlara vesile olmasını niyaz ederiz.
Ekim sayımızda buluşmak üzere inşallah...