Görüş Bildir

Temiz Kalbimle Döverim Seni

Ben gençken... çok evvelce yani... buralar hep dutlukken... Büyüklerimiz bize âdâb-ı muaşeret ile yahut dinî vecibeler ile ilgili sorular sorunca hem mutlu olur, hem de kendimizde gördüğümüz eksikliklerimizle yüzleşip mahcup hissederdik.

Bayramda seyranda ellerini öptüğümüzde, hal hatır faslından sonra sözgelimi “Namazını kılıyor musun bakiim sen hanım kız?” dedikleri zaman kılanlarımız sevinçle tebessüm eder, kılmayanlarımız hafifçe kızarırdı.

Hatta soruyu soran yakın akraba ise şaka yollu: “İnsan Rabbinden utanır evladım, bak kaç yaşına gelmişsin daha alnın secdeye değmiyor. Olmaz yavrucum böyle. Cık cık cık...” derlerdi de, yerdeki halının desenlerini zihnimize kazır, ardından aynı halının bulunduğu o yerin dibine girerdik.

Hiç birimiz de onların bu tavırlarına içerleyip, depresyona girip, ponçik duygularımız incindi diye deist olmadık çok şükür!

Ama devir değişti. Artık bir müslümanın bir diğer müslümana farz olan namazını hatırlatması, neredeyse dava açma sebebi!

O dutlukların yerini plazalar aldığından beri, dut ağaçları ile birlikte bizlere emredilen “emr-i bi’l-maruf” yapma hakkımız da baltalanır oldu. Şimdi kimsenin böyle sorulara tahammülü yok!

Bir yakınınıza “Falanca taksidi yatırdın değil mi, bak yarın son gün?” dediğinizde size nasıl teşekkür edeceğini şaşırıyor. Ama aynı adama “Kardeş, namazını kıldın değil mi, bak kerahat vakti girecek...” demeye cesaret ettiğinizde, sanki kendisinden böbreğini istemişsiniz gibi davranıyor. İlki fani, ikincisi baki hayatın borcu olduğu halde üstelik!

Soramazsınız ya gerçi, olur da sorarsanız bu cüretiniz (!) memleketin her yerinde üç aşağı beş yukarı aynı cümlelerle püskürtülür:

– Siz çayları söyleyin de biz önce bi namazı kılıp gelelim vakit geçmeden.

– Tamam kıl gel sen hadi.

– E, sen?

– Ben? Haa ben, kılmıyorum.

– Ah, yapma be cancağızım... Namazsız olur mu hiç? Kılıyordun diye hatırlıyorum da ondan dedim.. Bıraktın demek?! Gel hadi bu vakitle tekrar başla inşaallah ha, birlikte kılalım?

– Yaa bak, namaz Rabbimle benim aramdaki mesele tamam mı. Sen kıl gel işte, beni karıştırma şimdi.

– Tabii ki Rabbinle senin aranda, fakat farz namazlar...

– Ben kılmıyorum ama benim kalbim temiz! Hem namaz kılıp da günah işleyenler yok mu sanki?!

– Estağfirullah yahu, ben kalbin kirli demedim ki abicim...

– Var elbette! Hem bana namaz niyaz gibi Rabbin soracağı soruları sorma!

– Ben sadece demek istedim ki kılmak istersen vakit geçi...

– Sanki siz kılıyosunuz diye cenneti garanti ettiniz! Namazı kılıyorsan gösteriş yapmayacaksın bi kere! Sessizce gidip kıl kardeşim, bizim namazımızdan size ne! Ben namaz kılmıyorum, evet ama kaç tane sokak hayvanı için kapımın önüne yemek bırakıyorum haberin var mı senin?!

– Mutlaka öyledir de güzel abim, sen beni yanlış anl...

– Tamam, oruç tutmuyorum belki ama Ramazan’da çok yardım ediyorum muhtaç insanlara. Bu da bir ibadet!

– Tamam abi affola. Söylemedim say. Müsaadenizle ben kılıp geliyorum.

– Hayret bi şey yaa! Akşama kadar çalışıyorum ben, çoluk çocuğuma ekmek götürüyorum, çalışmak da ibadettir! İçmiyorum çay falan da, kendiniz için, gidiyorum ben!..

Böyle olmadı, üstüne bir de füze at da tamam olsun abi!

Hani o arkadaşın taksidin son gününü hatırlatmıştı da sen “o firma ile benim aramdaki mesele, kimseyi ilgilendirmez” dememiştin ama! Neden konu namaz olunca sanki imanını test ediyormuş gibi davranıyorsun? Neden adamcağızın çayını ümüğüne tıkıyorsun?

Yüce dinimizin direği olan namaz gibi kıymetli bir ibadeti bile birbirimize hatırlatamayacak hale geldiğimizi gördükçe, çocukluğumdaki o bastonlu nasihat sahiplerini daha çok özlüyorum... Emr-i bi’l-maruf yapmadığı için helak edilen kavmi anımsadıkça da bu gidişatın endişesinden kendimi alamıyorum.

Ne olur sanki, sırf bizi önemsediği için nazikçe ihtar eden eşimizi dostumuzu top mermisi kıvamında patlamalarla incitmesek diyorum...

Ne olur, biraz daha esnek olsak, daha tahammülkâr olsak... Söyleneni zannettiğimiz gibi değil de söylenmek istendiği gibi anlasak...

Ne olur ki, biraz daha yumuşak bir kalple dinleyebilsek birbirimizi diyorum.

Sahi, ne olur?



Semerkand Dergi Logo