Görüş Bildir

Seçilmişlerin Diliyle

Maddi ve manevi bütün dertlerimizin, ihtiyaçlarımızın ve taleplerimizin karşılık bulacağı tek kapı, Yüce Mevlâ’nın rahmet kapısıdır. Bu kapının bir anahtarı da duadır. O’na dua ile sığınır, ferahlar ve teselli buluruz.

Sadece bir takım isteklerin dile getirilmesinden ibaret değildir dua. Kavlî bir yönü olduğu gibi, duanın fiilî bir boyutu da vardır. Dua, yapılması gerekeni istenildiği gibi yapma gayretini ortaya koyarken Yüce Mevlâ’yı unutmamak, her hâlimizi O’na arz etmektir. Kulluğun tam merkezinde bulunan, müminin tutunduğu en sağlam tutamaktır dua. Tıpkı Rabbimizin seçip de önümüze örnek olarak koyduğu peygamberlerin temiz ve pâk yaşantılarında olduğu gibi...

Allah Tealâ, Kur’an-ı Kerim’de sık sık peygamberlerin dualarını hatırlatır; duanın bir hayat tarzı olduğunu ve nasıl dua etmemiz gerektiğini onların diliyle öğretir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan iki yüz civarındaki dua ayetinin yaklaşık seksen kadarı peygamber dualarıdır. Onların diliyle birçok husus dile getirilmiş, genelde bu dualarda şu konuların öne çıktığı müşahede edilmiştir:

Allah Tealâ’ya yönelme; bağışlanma ve merhametini isteme

Evvela ilk insan ve ilk peygamber olan Adem a.s. ile eşinin duasını hatırlayalım. Cennette iken şeytanın vesvesesiyle yasak ağacın meyvesinden yemeleri üzerine dünyaya indirilen Adem a.s. ile Havva annemizin duası, aynı zamanda insanoğlunun yeryüzündeki ilk ameli olan tevbeye de işaret etmektedir:

“Dediler ki: ‘Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ziyana uğrayanlardan oluruz.” (A’râf 23)

Hz. Nuh a.s.’ın duasında da aynı yöneliş ve bağışlanma talebi vardır. Oğlunun tufandan kurtuluşu için dua etmesi üzerine Allah Tealâ’nın ikazıyla karşılaşan Nuh a.s. sonrasında şöyle yakarır:

“Dedi ki: ‘Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan ziyana uğrayanlardan olurum.” (Hûd 47)

Beytullah’ın temellerini yükseltme esnasında İbrahim a.s. ile oğlu İsmail a.s.’ın duaları ise şöyledir:

“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan eyle. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et. Zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin!” (Bakara 128)

Hz. Yunus a.s.’ın ilahî davete uymayan halkını aceleyle terk etmesi üzerine yaşadığı imtihanın neticesi olarak balığın karnındayken yaptığı münacât ve tesbih de şöyledir:

“Senden başka ilah yoktur; seni tenzih ederim. Gerçekten ben (nefsine) zulmedenlerden oldum!” (Enbiyâ 87)

Allah Tealâ’ya sığınma; zulüm karşısında O’nun yardımını isteme

Uzun müddet Âd kavmini tevhide davet eden Hûd a.s., kavminin kendisini alaya alması üzerine şöyle niyazda bulunmuştur:

“Ben, benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Çünkü her canlı O’nun tasarrufu altındandır. Şüphesiz Rabbimin yolu dosdoğru yoldur.” (Hûd 56)

Firavun ve yanındakilerin kibirli tavrına karşılık Musa a.s. şu sözlerle Yüce Mevlâ’ya sığınmaktadır:

“Hesap gününe inanmayan her kibirli kişinin şerrinden, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a sığındım.” (Mümin 27)

Hz. Nuh a.s. da kavminin kendisini yalanlaması üzerine Allah Tealâ’nın yardımını şöyle dilemektedir:

“Rabbim! Bunların beni yalancılıkla suçlamalarına karşı bana yardım et.” (Mü’minûn 26)

Firavun haddini aştığında Yüce Mevlâ, Musa a.s.’a onu tevhide davet etmesini emredince, Musa a.s. zayıflığını ve acizliğini itiraf ederek Allah Tealâ’dan şu cümlelerle yardım talebinde bulunmuştur:

“(Musa) şöyle dedi: Rabbim, kalbime genişlik ver. İşimi bana kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Ailemden birini bana yardımcı ver; kardeşim Harun’u... Onunla gücümü pekiştir. Onu da görevime ortak et. Ta ki seni çokça tesbih edelim ve çokça zikredelim. Şüphesiz sen bizi görmektesin.” (Tâhâ 25-35)

Sâlih kullardan olma isteği

Allah Tealâ, peygamberlerin sâlih kimseler olduğunu Kur’an-ı Kerim’de beyan etmektedir (En’âm 85). Buna rağmen peygamberlerden bazısının sâlihlerden olmayı istemesinin hikmetleri tefsir kitaplarında çeşitli şekillerde izah edilmektedir. Genellikle bu tür duaların müminlere, sâlihlerden olmayı veya sâlihlerle beraber olmayı öğütlediği belirtilir.

Hz. Yusuf a.s. kendisine hüküm ve idare verildikten sonra şöyle niyazda bulunmuştur:

“Ey Rabbim! Sen bana mülk ve saltanat verdin ve rüyaları yorumlamayı öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da ahirette de beni yönetip himaye eden sensin. Müslüman olarak canımı al ve beni sâlih kulların arasına kat!” (Yusuf 101)

Hz. Yusuf a.s.’ın sâlihlerden olmayı istemesini Fahreddin Râzî rh.a. şöyle açıklar: “İbn Abbas r.a. ve diğer müfessirler şöyle demişlerdir: Hz. Yusuf a.s. sâlihler tabiriyle ataları Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak ve Hz. Yakup’u kastetmiştir. (Allah’ın selamı cümlesinin üzerine olsun.) Buna göre mana, ‘mükâfat, mertebe ve dereceleri hususunda beni de o sâlihlerin arasına kat; onlar gibi yap’ şeklindedir.” (Fahruddin RâzÎ, Mefâtîhu’l-Gayb, XVIII, 226)

Hz. İbrahim a.s. Şuarâ suresinde yer alan duasında hikmeti ve sâlih kullardan olmayı ilk sırada; ardından da hayırla anılmayı, kalb-i selimi ve cennet nimetlerini talep etmektedir:

“Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlih kullarının arasına kat. Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle. Beni naîm cennetine girenlerden eyle. Babamı da bağışla; çünkü o yanlış gidenlerdendi. İnsanların diriltileceği ve Allah’a selim bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni rüsvay etme!” (Şuarâ 83-89)

Neml suresinin 18. ayet-i kerimesinde ifade edildiğine göre karıncalardan birinin: “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi ezmesin!” sözünü işiten Süleyman a.s. gülümsedikten sonra Rabbine yönelerek kendisine verdiği nimetlerden dolayı şöyle dua etmiştir:

“Ey Rabbim! Gerek bana gerekse anne babama verdiğin nimete şükretmeye ve razı olacağın sâlih ameller işlemeye beni muvaffak kıl. Beni rahmetinle sâlih kullarının arasına kat.” (Neml 19)

Sâlih evlat ve hayırlı nesil talebinde bulunma

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Zekeriyya a.s.’ın hayırlı nesil talebi şöyledir:

“Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle! Şüphesiz sen duayı işitmektesin.” (Âl-i İmrân 38)

Hz. İbrahim a.s. da neslinin maddi ve manevi muhafazası için şöyle yalvarır:

“Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut!” (İbrahim 35)

Yine İbrahim a.s., “Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver.” (Saffât 100) diye dua ederken, neslinin namazda daim olmasını da şöyle ister:

“Rabbim! Beni namazı devamlı kılanlardan eyle; soyumdan gelecek olanları da Ya Rabbi!.. Duamı kabul et.” (İbrahim 40)

Kur’an-ı Kerim’de yer alan peygamber duaları ve bu dualarda yer alan konular elbette bu ayetlerle sınırlı değildir. Burada zikri geçen dualar sadece seçilmişlerin dilinden aktarılan bazı örneklerdir.

Aslında Kur’an-ı Kerim’deki, Efendimiz s.a.v. başta olmak üzere peygamber kıssaları, bize Yüce Mevlâ ile kulu arasında nasıl bir irtibatın olması gerektiğini ortaya koyuyor. İşte dua, bu irtibatın her an canlı tutulması ve kulun acziyet ve tevazu içerisinde Rabbine yönelmesidir. Bu yönelişin zirvesinde bulunan Allah Rasulü s.a.v. Efendimiz’in hayatı da baştan sona dua ile örülüdür.

Ebu Ümâme r.a.’tan gelen bir rivayete göre Allah Rasulü s.a.v. bir defasında birçok dua okumuştur. Fakat Sahabe’den hiç kimse okunan dualardan bir şey ezberleyemez.

– Ya Rasulallah! Pek çok dua okudun, ancak biz onları ezberleyemedik, denmesi üzerine Efendimiz s.a.v. şöyle buyurdu:

– “O duaların hepsini içine alan bir duayı size öğreteyim mi? Şöyle dua edin: Allahım! Peygamberin Muhammed’in senden dilediği hayırları biz de dileriz. O’nun sana sığındığı kötülüklerden biz de sana sığınırız. Yardım ancak sendendir. İnsanı dünya ve ahirette muradına ulaştıracak olan sensin. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak senin yardımın iledir.” (Tirmizî, Deavât 89)



Semerkand Dergi Logo