Mevlid-i Şerif Geleneğimiz
Bir müminin Allah Rasulü s.a.v.’in doğduğu gün hatırına şükür niyetiyle ibadet etmesi, ziyafet tertip etmesi ve sevinmesi ne güzel, ne hayırlıdır! Peygamber sevgisinin bir işareti olan mevlid kandili ise Allah’ın huzuruna çıkacağımız gün için sağlam bir şahittir.Sözlükte “doğum yeri ve zamanı” manasına gelen “mevlid”, yaygın bir şekilde Fahr-i Kainat Efendimiz’in doğum zamanı olan miladî 571 yılının Rebiülevvel ayının 12. günü için kullanılır. Sahih rivayetlerle aktarıldığına göre bu gün pazartesi günüdür. Nitekim İbn Abbas r.a. şöyle demiştir:
“Rasulullah s.a.v. pazartesi günü dünyaya geldi, ona pazartesi günü peygamberlik verildi, Mekke’den Medine’ye pazartesi günü hicret etti, Medine’ye girişi pazartesi günü oldu. Pazartesi günü de vefat etti.” (İbn Receb el-Hanbelî, Letâifü’l-Meârif) Allah Rasulü s.a.v.’in dünyayı teşrif ettiği gün olan bu tarih, müslümanlar için bir sevinç vesilesi olmuş ve bu güne İslâm aleminde büyük ehemmiyet verilmiştir.
İlk mevlid kandili kutlamaları
Hz. Peygamber s.a.v. sağlığında doğum yıldönümünü kutlamamıştır, fakat bu günü oruç tutarak geçirmiştir. Efendimiz s.a.v.’in doğum gününün kutlanmaya başlanması Dört Halife devrinde başlamıştır. Kaynaklardan edinilen bilgiye göre mevlid ayı ve günü o dönemden beri önem verilen bir zamandır. İmam Süyûtî ve İbn Hacer el-Askalânî (Allah onlardan razı olsun) mevlid ile ilgili yazdıkları eserlerinde Dört Halife döneminden itibaren mevlid gününde Efendimiz s.a.v.’in şemailini ve onu öven şiirlerin okunduğunu tafsilatlı biçimde açıklamışlardır. Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretleri Dört Halife dönemindeki mevlid kutlamaları ile ilgili şunları yazmıştır:
“Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer r.anhüma mevlid gecelerinde evlerinde Efendimiz s.a.v.’in doğumuna dair hikâyeleri, olayları anlatırlardı.”
Daha sonraki asırlarda özellikle mutasavvıf kimseler mevlid okumaya büyük önem göstermişlerdir.
Mevlid kutlamalarını resmî manada ilk başlatan kişi Erbil hükümdarı (Selâhaddin-i Eyyûbî’nin kayınpederi) Begteginli Muzafferüddin Kökböri’dir. Bu padişahın mevlid törenlerinde 5000 baş pişmiş koyun, 10.000 tavuk, 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva bulunduğu nakledilmiştir. Mevlid ayı geneline yayılan bu resmî törenler halk için bir şükür ve sevinç vesilesi olmuştur. Muzafferüddin Kökböri bu kutlamaları ilk olarak tasavvuf erbabında görmüş ve bunun üzerine resmî kutlamaya başlamıştır.
Memlükler döneminde de Mısır’da bu resmî kutlamalara devam edilmiş ve büyük ehemmiyet verilmiştir. Bu merasimler rebiülevvel ayının başından başlatılır ve mevlid gününe kadar devam edilirdi. Mevlid gecesi Mısır Abbasî halifesi, dört mezhebin baş kadıları, ilim ve tasavvuf ehli, emirler, kumandanlar, devlet adamları, halkın ileri gelenleri, komşu ülkelerden gelen temsilciler tören çadırındaki yerini alırlardı. Önce Kur’an-ı Kerim tilavet edilir, ardından vaazlar verilir, tarikat mensupları tarafından zikir ve evrad okunur, daha sonra yemek yenirdi. Bu sırada sultana tebrikler sunulur, o da devlet ricaline, ulema ve tasavvuf ehline hediyeler verir, muhtaçlara sadaka dağıtırdı. Osmanlı’nın ilk asırlarında resmî olmasa da halk arasında kutlamaların yapıldığı bilinmektedir. Ancak ilk resmî kutlama III. Murad zamanında (1588) başlatılmış ve bu kutlamalar Sultan Ahmed Camii’nde yapılmıştır. Bu uygulama daha sonra bütün Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. II. Abdülhamid Han dönemi Hicaz valilerinden Eyüp Sabri Paşa’nın anlattığına göre mevlid günü Medine’de resmî tatil olur, kaleden top atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı.
Mevlid ayı ve Mevlid Kandili
Mevlid ayı ve Mevlid Kandili müslümanlar için bir sevinç ve şükür ayıdır. Çünkü alemlere rahmet olarak gönderilen son peygamber Efendimiz s.a.v. bu ay ve bu gecede doğmuştur. Mevlid günü ve gecesinde yapılacak bütün nafile ibadetler de bu niyetle yapılmalıdır. Nitekim büyük İslâm alimlerimizden İbn Hacer el- Askalânî rh.a.’e mevlid kutlamanın hükmü sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
“Mevlid kutlamanın Sünnet’te sabit bir asla dayandığını şöyle anladım. Sahîhayn (Sahih-i Buharî ve Sahih- Müslim)’de geçen bir hadis-i şerife göre Allah Rasulü, Hz. Musa a.s. ve onun ümmetinin kurtuluş günü olan Aşure gününü şükür mahiyetinde oruçla geçirmiştir. Bundan anlaşıldığına göre Allah Tealâ’nın muayyen bir günde lütfettiği bir nimete veya bir belayı kaldırmasına şükür olsun diye bazı şükür amelleri yapılabilir. Her senenin aynı günü geldiğinde bu şükür işi tekrar edilebilir. Bu şükür namaz, oruç, sadaka ve Kur’an tilaveti gibi çeşit çeşit ibadetlerle yerine getirilebilir.
Rahmet Peygamberi Efendimiz s.a.v.’in dünyayı teşriflerinden daha büyük nimet ne olabilir? O halde o günün özellikle tespit edilip ibadetlerle ihyası, yapılması gereken bir vazifedir.”
Yine Allah Rasulü s.a.v. pazartesi orucunun hikmetini beyan ederken, “O benim doğduğum ve peygamber olarak gönderildiğim gündür.” buyurarak mevlid gününün faziletine işaret etmiştir.
Rasulullah s.a.v.’in doğum yıldönümlerinde okunan mevlidleri saygı ve huşu içinde dinlemek, O’nun mübarek ruhuna salât ve selam okumak hiç şüphesiz sevgili Peygamberimiz s.a.v.’e olan sevgi ve bağlılığın bir ifadesidir. Dolayısıyla dine aykırı hususlar barındırmayan mevlidlere katılmak ve dinlemek, mevlid gecelerinde yapılacak güzel işlerden sayılır. Çünkü okunan her mevlidde Rasul-i Ekrem’e, âline ve ashabına çokça salât ü selam getirilir. Salât ü selam okumak ise hem Kur’an’da hem de hadis-i şeriflerde bizlere emir buyrulmuş hususlardandır.
Şehabeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Hacer el- Heytemî, Celaleddin es-Süyûtî , Fahreddin Râzî (Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun) gibi bazı alimler Rasulullah’ın s.a.v.’in dünyaya gelmesi vesilesiyle sevinmenin, bugün münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimiz s.a.v.’e şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğunu söylemişlerdir.
Bu ve diğer mübarek gecelerde kişinin kendisi, ailesi ve tüm müslümanların selameti, affı ve mağfireti için dualar etmesi, kaza namazları varsa onları kılmaya çalışması iyi olur. Mevlid günü oruç da tutulabilir. Yine bu günlerde sürekli Kur’an-ı Kerim okuması ve ibadete gayret edilmesi de güzel amellerdir. İslâm alimleri ve tasavvuf büyükleri mevlid kutlamalarında dinin hükümlerine aykırı hallerde bulunmamaya büyük gayret göstermişler, bid’at ve haram işlerden sakınılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Nitekim İmam-ı Rabbanî hazretleri mevlid törenlerindeki Sünnet’e aykırı işlere karşı çıkmıştır.
Mevlid Kandili için yazılan eserler
Şüphesiz Mevlid Kandili ’nin devamını sağlayan ve dolayısıyla Efendimiz s.a.v.’e karşı muhabbeti artıran en önemli vesile Mevlid adını verdiğimiz eserlerdir. İslâm alimleri, mutasavvıflar ve İslâm şairleri düz yazı veya şiir olmak üzere birçok eser kaleme almışlardır. Bu eserlerin mevlid gecelerinde, mevlid toplantılarında okunması hayırlı görülmüştür. Arapça, Farsça, Türkçe, Urduca, Kürtçe, Boşnakça, Çerkezce, Gürcüce, Avarca, Rumca, Malayca, Sevahili dillerinde ve daha birçok dilde yazılmış olan bu eserlerde Hz. Âmine’nin Allah Rasulü s.a.v.’e hamile kalışına, Rasulullah’ın doğumuna ve sonra miraca kadar bazı olaylar anlatılır ve her bölüm arasında salavatlar okunur. Mevlid bitince Allah Tealâ’ya münacatlar, Hz. Peygamber s.a.v.’i metheden kasideler, ilâhiler okunur.
Mevlid-i Nebî için yazılan eserler arasında bazıları büyük şöhret kazanmış, geniş coğrafyalarda sürekli okunmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: İmam Busirî’nin “el-Kevâkibü’d-Dürriye fî Mehdi Hayri’l-Beriyye” ve “el- Kasîdetü’l-Hemziyye” adlı eserleri, Şemseddin İbnü’l-Cezerî’nin “Mevlidü’n-Nebî” adlı eseri, Cafer b. Hasan Berzencî’nin “el-İkdü’l- Cevher” adlı eseridir. Arapça olan bu eserlerin yanında mevlid kutlamalarında okunmak için yüzlerce şiir kaleme alınmıştır.
Osmanlı’dan günümüze yaygın biçimde okunan Süleyman Çelebi rh.a.’in “Vesîletü’n-Necât”ı da bu eserlerden biridir. Allah Rasulü s.a.v.’e duyulan sevginin bir nişanesi olan bu eser Osmanlı coğrafyasında şehirlerden köylere kadar her yerde okunmuştur.
Süleyman Çelebi hazretlerinin Vesîletü’n-Necât’ı aynı zamanda halkın anlayacağı seviyede yazılmış bir edebî şaheserdir.
Onun eserinde söylediği, tekrarlayarak vurguladığı birçok söz yahut tavsiye bizzat sahih hadis-i şeriflerde emrolunduğumuz hakikatlerdir.
Mesela Süleyman Çelebi eserine şu mısralarla başlamıştır:
“Allah adın zikredelim evvela Vâcib oldur cümle işde her kula.”
Yukarıdaki mısralarda bütün işlere başlarken Allah’ın adı ile başlamanın yani besmele çekmenin gerekliliği ifade ediliyor. İlerleyen beyitlerde de Allah adı ile başlanan işin sonunun kesik (ebter) olmayacağı belirtiliyor. Bu ifadeler bizzat Efendimiz s.a.v.’in bir hadis-i şerifte buyurdukları gibidir. Yine şu beyitte mevlidin Allah Rasulü s.a.v.’i vesile ederek Allah’ın rızasını talep etme maksadını taşıdığını ifade eder:
“Pes Muhammed’dir bu varlığa sebeb
Sıdk ile onun rızasına kıl taleb.”
Süleyman Çelebi, Rasulullah muhabbetiyle dolup taşmış bir zattır. Vesîletü’n-Necât’ında Efendimiz’i pek latif ifadelerle anlatmıştır:
“Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır Bu gelen tevhîd-i irfân kânıdır.”
. . .
“Merhaba ey cümlenin matlûbu sen Merhaba ey Hâlik’in mahbûbu sen.”
. . .
“Terlese gül olurdu her teri Hoş dererlerdi terinden gülleri.”
Süleyman Çelebi’nin eseri geçtiğimiz yüzyılın başlarında “Sefîne-i Evliyâ” yazarı merhum Hüseyin Vassâf tarafından “Gülzâr-ı Aşk” adıyla şerhedilmiştir. Aynı zamanda bu esere birçok nazire yazılmış, hatta Osmanlı coğrafyasında Kürtçe, Boşnakça, Rumca, Gürcüce, Avarca, Arnavutça gibi birçok dile de tercüme edilmiştir. Süleyman Çelebi hazretlerinden sonra Mevlid yazmak çok yaygınlaşmış ve nice şair, nice zat bu dua sofrasının feyziyle bereketlenmek için Mevlid yazmışlardır. Türkçe’de iki yüz civarında Mevlid vardır. Bu eserlerden biri Halvetilik tarikatının Şemsiyye kolu kurucusu Şemseddin Sivasî hazretlerine aittir. Yazılmış en son Mevlid ise geçen asrın Nakşibendî- Halidî büyüklerinden Alvarlı Efe hazretlerinin eseridir.
“Hürmet eden rahmet bulur”
Allah dostları ve alimlerimiz eskiden beri mevlide büyük önem vermişler ve bu günlerde mevlid tertip etmeye gayret göstermiş, insanları da buna teşvik etmişlerdir. Tâbiînin büyüklerinden Hasan-ı Basrî hazretlerinin şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Uhud dağı kadar altınım olsun, ben onu Peygamberimiz’in mevlidini kutlamak için sarfetmek isterim.”
Cüneyd-i Bağdadî hazretleri şöyle der: “Mevlidde hazır bulunan, onun kadrini kıymetini bilen kişi muhakkak ki büyük bir eman (güvence) kazanmıştır.”
Meşhur alimlerimizden Fahreddin er-Razî hazretleri de şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir şahıs, bir tuz, buğday veya yenilecek şeyler cinsinden başka bir şey üzerine mevlid okursa mutlaka o şeyde bereketler zuhur eder. O yiyecek neye ulaştıysa onda da çok bereket belirir.”
Yine meşhur hadis alimlerimizden İmam Suyûtî rh.a. şöyle buyurmuştur: “Hangi evde veya mescidde yahut mahallede mevlid okunursa o evi, mescidi veya mahalleyi mutlaka melekler kuşatır, o mekanın ehline melekler feyz yağdırır. Allah Tealâ rahmet ve rızasıyla onları kuşatır.”
Alvarlı Efe Muhammed Lutfî hazretleri de mevlid hakkında şu güzel mısraları söylemiştir:
“Hürmet eden rahmet bulur
Mevlidine Muhammed’in
Rahmet-i Hak nâzil olur
Mevlidine Muhammed’in.
Diler isen şefâati
İki cihanda devleti
Daima eyle rağbeti
Mevlidine Muhammed’in.
Lutfî bu gafletten uyan
Merhamet-i Hakk’a dayan
Ol rahmet-i Hakk’a şâyân
Mevlidine Muhammed’in.”
Sâdât-ı kiram da Mevlid-i Nebî’ye büyük hürmet göstermişlerdir. Hz. Peygamber’i senenin sadece bir gününde veya bir haftasında değil her zaman hatırlamamız gerekir. Nitekim sâdât-ı kiram, mevlidi senenin belli bir gününde değil, aralıklarla okur, okutur, okunan yerde bulunur, hürmet ve sevgiyle dinlerler. Nitekim mevlid okutmak için zaman zaman ilim talebelerini hane-i saadetlerine davet ederler. Bazan mevlidin baş kısmını kendileri okur, devamını talebelere okuturlar.
Mevlidin okunduğu yere yiyecek ve içecekler konur. Bundan herkese, özellikle de talebelere ikram edilir. Hatta mevlid dolayısıyla inen rahmetten, füyuzattan bereketlenmek gayesiyle bulgur, pirinç, nohut gibi yiyecekler getirilir, ortaya bırakılır. Daha sonra da bunlar tekrar geriye erzakların içine konulur.