Görüş Bildir

Tavan Arası

Kitaplar Arasında

Aşçı Dede’nin Hatıraları

Bazı eserler vardır, tadımlıktır. Kısa ve özdür yani. Her zaman yeniden okunmak, daima istifade edilmek üzere yazılmıştır. Bazı eserler de deniz gibidir. İçine girdiğinizde uzun bir yolculuğa çıkarırlar. Mesela İhyâu Ulûmi’d-Dîn böyle bir eserdir. Evliya Çelebi’nin meşhur Seyahatnâme’si böyledir. Hüseyin Vassaf’ın adı üstünde Sefîne-i Evliyâ’sı, yani “Velîler Gemisi” böyledir. Sizi nice enginlerde dolaştırır, nice limanlara uğratır. Böyle eserlerden biri de, daha ziyade Aşçı Dede lakabıyla bilinen İbrahim Halil Dede’nin hatıralarını ihtiva eden Tercüme-i Ahvâl-i Aşçı Dede adlı dört ciltlik muhteşem hatırattır.

19. asır Osmanlı’sında İstanbul’dan Erzurum’a, Erzincan’dan Şam’a, oradan da Edirne’ye geniş bir vatan coğrafyasında yaptığı yolculukların hikâyesini anlatmış Aşçı Dede. Kitapta sadece uğradığı beldelerin, şehirlerin ahvalini anlatmıyor; bir sûfi olması hasebiyle buralardaki tekke hayatından, devrin şöhretli pîrlerinden, müridândan da haberler veriyor. Bütün bu anlatımlar da esere seyahatnâme hüviyeti kazandırıyor. O kadar ki, Aşçı Dede’nin hatırat kitabı Evliya Çelebî’nin Seyahatnâme’sine benzetilmiş.

Şam’da kaleme alındığı anlaşılan Tercüme-i Ahvâl-i Aşçı Dede’de, Dede’nin çocukluğundan başlayarak ömrünün son dönemlerine kadarki hayat hikâyesini; ayrıca yaşadığı toplumun dinî, ahlâkî ve tasavvufî ahvalinden asker-sivil ilişkilerine; siyaset ve yönetimden diğer devletlerle ilişkilere kadar geniş bir yelpazede gözlem ve düşüncelerini buluyoruz. Eserde, Aşçı Dede’nin evlilikleri, çocukları, ev hayatına dair özel bilgiler de yer alıyor.

Aşçı Dede’nin Erzincan seyahatinin ayrı bir yeri vardır. Buraya gelince, gönlünde kendi tabiriyle “lebâleb Hz. Mevlâna aşkı” olsa da, yol arkadaşı İsmail Efendi’den şehrin meşâyıhı hakkında bilgi ister. İsmail Efendi; “Hoca Fehmi Efendi hazretleri vardır, zâhir ü bâtın pek büyüklerdendir; yani ehlullahtan olduğuna şüphe yoktur… Şeyh Vehbî Hayyât k.s. hazretlerinin halifeleridir.” cevabını verir. Bunun üzerine Aşçı Dede, ilginç bir şekilde daha görmeden bu isme âşık olduğunu, sadece işitmekle gönlünün muhabbete gark olduğunu söyler. Kendi ifadesiyle: “Derûnuma yeniden bir aşk ve ateş düştü ki, eski aşk ve ateşlere asla ve kat’a kıyas olunmaz.”

Aşçı Dede’nin, bir Cuma günü İsmail Efendi ile birlikte gittiği Cami-i Kebir’de Fehmi Efendi’yle karşılaşmasını anlattığı kısım, onun hatıralarının en güzel bölümlerindendir. Erkenden camiye gelip, ön saflarda oturup sağa sola bakınırken, sanki bir sesin arkasına bakması gerektiğini söylemesiyle arkasına dönen Aşçı Dede, o sahneyi şöyle anlatır:

“Bir de dönüp arkama baktım ki tam fakirin ardında, bir boz renkli aba içinde, başında arakiyye (keçe takke) ve üzerinde beyaz sarık; başı aşağı teveccühte, yüzü görünmez bir zat oturur olduğunu görür görmez şimşek gibi kalbime bir şey çarpıp, kalbimde bir hareket ve zuhur ve azalarıma bir cümbüş ârız olmakla o zatın Hoca Fehmi Efendi olduğunu hissettim.” Namaz çıkışında tanışmak maksadıyla yoldaşı İsmail Efendi ile birlikte Fehmi Efendi’nin evine giden Aşçı Dede, bu karşılaşmayı uzun uzadıya hikâye eder.

Bu tanışma esnasında Aşçı Dede’nin, Fehmi Efendi’nin yüzüne bakmaya güç yetiremediği, kısa süren tanışma faslından sonra ayrılırken şeyhin elini sıkarak manen “sen bizimsin” dediği, bunun da kendisini tarifsiz sevinçlere boğduğunu nakleder. O günden sonra uzun müddet Erzincan’da kalır. Kitabında bu vesile ile Nakşibendî-Hâlidî kolun hakkında geniş bilgiler verir.

Hülasa-i kelâm Tercüme-i Ahvâl-i Aşçı Dede, okuyucuyu hayli renkli, derinlikli, meraklı bir yolculuğa davet ediyor. Bu yolculuğun dünyası yaşadığımız çağa göre hayli eski ama bir o kadar da tanıdık.

(Bkz. Halil Baltacı, Aşçı İbrahim Dede Hâtıratı Çerçevesinde XIX. Yüzyıl Erzincan’ında Dinî Ve Tasavvufî Hayat, Erzincan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Erzincan, 2015)

Latifeler

Lügazlar

Hep diyoruz, ecdadımız söz ve sohbet ehliydi, latifeli sözleri severdi, meclisleri muhabbetli olurdu. İşte bu muhabbet meclislerinin hülasası olarak birçok “mecmuâ-yı letâif” yani hoş sohbetlerin, ince nüktelerin toplandığı irili ufaklı kitaplar da derlemişlerdi. Bunların kimisi hikmetli şiirleri, kimisi hazır cevap adamları, kimisi de bilmece gibi sözleri, muammaları bir araya getirmiştir.

Latifeli ya da hikmetli şiirler, hazır cevap adamların nükteleri tamam da, bilmeceler de neyin nesi demeyin. Eskiden bilmeceler, eski ifadeyle lügazlar, öğrenme kolaylığı bakımından bir usul olarak görülmüş, medrese eğitiminde bile kullanılmıştır. Bu bilmeceler beyitlerden oluşur. Böylece hem şiir zevki aşılanır hem de bir çeşit zihin idmanı yapılırdı. Eski bir lügaz/bilmece mecmuasından bazı misaller paylaşalım:

Yer Köstebeği: Ol nedir kim, halk-ı âlemden kaçıp uzlet eder / Kendi kendine acayip kubbeler yapıp gider?

Mum: Nedir ol, serfirâz-ı bâğ-ı cinân / Eksik olmaz onun başında duman?

Yelken: Nedir ol, ne eli var ne ayağı / Velî dört danedir onun kulağı?

Miftah (Anahtar): Kimdir ol, elsiz ayaksız bir garip bî-nevâ / Kaleler fetheyler ol, topsuz tüfeksiz daima?

İpek Kurdu (İpek böceği): Ne hayvandır o kim, ot yer su içmez?

Gönül: Ol nedir kim, hem küçüktür hem büyük / Arkasında var onun bir özge yük?

Kayık Küreği: O nedir kim, takılıp bir yere onunla gezer / Başı meyyâl-i hevâ, elleri deryada yüzer?

Ocak Küreği: Nedir ol, bir eli var parmağı yok / Bir âteşnâke hizmet eyler ol çok?

Hikmet Ehlinden

Gerçi âşıklara salâ denildi
Derdi olan gelsin, dermânı buldum.
Âh ile vâh ile cevlân ederken
Cânımın içinde cânânı buldum.

Açılmış dükkânlar kurulmuş bâzâr
Cânlar mezâd olmuş dellâlda gezer
Oturmuş ümmetin berâtın yazar
Cevâhir bahş eden dükkânı buldum.

Erenler meydâna doğru varırlar
Anda cem oluben verir alırlar
Cümle enbiyalar dîvan dururlar
Hakk’a mahbûb olan sultânı buldum.

Akar gözlerimden yaş yerine kan
Zerrece görünmez gözüme cihan
Deryalar nûş edip kanmaz iken cân
Âşıklar kandıran ummânı buldum.

Emir Sultan der, ne hoş bâzâr imiş
Âşıklar seyredip gezerler imiş
Cümlenin maksûdu ol dîdâr imiş
Hakk’a karşı duran divânı buldum.

Emir Sultan k.s. (v. 1429)



Semerkand Dergi Logo