Görüş Bildir

Hâl Dili

Kalbini Kur’an-ı Kerim’e Aç

Büyük velîlerden Abdullah b. Alevî el-Haddâd k.s. şöyle der:

“Kardeş! Gece ve gündüz Allah Tealâ’nın Yüce Kitabı’ndan belli bir miktar okumayı vird edinmelisin. Bunun en azı günde bir cüz olmalı. Böylece her ay bir hatim yapmış olursun. Bu okumanın en fazlası ise her üç günde bir hatim indirmektir.

Bil ki Kur’an-ı Kerim okumanın çok büyük fazileti ve kalbin nurlanmasına çok büyük tesiri vardır. Kur’an-ı Kerim okumada hedefin, manasını da anlamak olmalıdır. “Tertîl”e yani harflerin hakkını vererek usulünce okuyuşa dikkat etmeden çok okumayı hedeflememelisin.

Kur’an-ı Kerim’in her harfinin, her kelimesinin hakkını vererek ve ağır ağır okuyarak manasını anlamaya ve tefekkür etmeye çalış. Kalbinde Allah Tealâ’nın azametini hisset. O’nun huzurunda olduğunu; içinde sana verilmiş emirlerin, yasakların ve öğütlerin bulunduğu kitabını okuduğunu düşün. Allah Tealâ’nın birliğini, yüceliğini anlatan ayetleri okuduğunda kalbin O’nun tazimi ve yüceliğiyle dolsun. Cenneti vaadeden ayetleri okuduğunda şevkle, cehennem azabını anlatan ayetleri okurken de korkuyla dolsun. Emir ayetlerini okurken kusurlarını itiraf ederek Âlemlerin Rabbi’nin seni muhatap aldığına şükret, nehiy ayetlerini okurken de af ve mağfiret dile, bunlardan kaçınmaya azmet.

Bil ki Kur’an-ı Hakîm sonu olmayan bir okyanustur. Nice ilimler ve kıymetli manalar mücevher gibi ondan çıkar. Kalbinde onu anlamaya bir yol açılan mümine ardı ardına kapılar açılmaya devam eder, nuru tamamlanır, ilmi genişler, gece gündüz onu okumaktan usanmaz. Çünkü o kimse Kur’an-ı Kerim’de maksudunu bulmuş, istediğini elde etmiştir. İşte bu, sâdık olan müridin vasfıdır.

Abdullah b. Alevî el-Haddâd, Faniden Ebediyete

Kimin Huzurundasın?

Nakşibendî büyüklerinden Muhammed Emin el-Erbilî k.s. şöyle der:

Ey Gafil! Namazda kimin huzurunda durduğuna, kime yakardığına dikkat et. Gafil bir kalple, şeytanın fısıltıları ve nefsin hevasının kirleriyle dolu bir gönülle Mevlâ’na yönelmekten utan!

Bilmez misin, O senin sırrını biliyor, kalbine bakıyor. Namazından sadece huşu, tevazu ve samimi yakarışla kıldığın kadarını kabul eder. Öyleyse sanki O’nu görüyormuş gibi namaz kıl. Çünkü sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor.

Eğer bu söylediklerimiz kalbinin O’nun huzurunda olma halini sağlayamıyorsa, azaların O’nun yüceliğini idrak hususunda kusurundan dolayı sükûnet bulamıyorsa, tam namaza başlarken sâlih bir zatın sana nazar ettiğini düşün. O esnada kalbin nasıl da huzur bulur ve azaların sükûnet içerisinde olur.

Sonra nefsine dönüp şöyle de: “Senin halini bilen, kalbine nazar eden Yaratıcından utanmıyor musun? O, fayda ve zarar veremeyecek zayıf bir kuldan senin için hâşâ daha mı değersiz? Yaratıcına karşı ne kadar cahil ve haddi aşmış durumdasın! Kendine düşmanlığın ne kadar büyük!”

O halde kalbini bu hastalıklardan tedavi et. Çünkü bütün âlimler, hakiki kabule mazhar namazın kalp uyanıklığı ile kılınan namaz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Allah Rasulü s.a.v. namazda sakalıyla oynayan bir adamı görünce şöyle buyurmuştur:

“Şayet bu adamın kalbi huşu içerisinde olsaydı, azaları da huşu içerisinde olurdu.”

Muhammed Emin el-Erbilî, Tenvîrü’l-Kulûb

Nasıl Bir Tevekkül?

İlk dönem Horasan sûfilerinden Hâtem-i Esam k.s.’ye “Allah’a nasıl tevekkül ettin?” diye soruldu. O da şöyle cevap verdi:

Tevekkülü şu dört esas üzerine yaptım:

• Bildim ki rızkımı benden başka kimse yiyemez. Böylece nefsim bununla tatmin oldu.

• Benim amelimi bir başkasının yapmayacağını bildim, amelime sarıldım.

• Ölümün ansızın geleceğini bildim, ona hazırlanmaya koyuldum.

• Bildim ki nerede olursam olayım, Allah Tealâ’nın gözetimi altındayım. Bu sebeple O’ndan hayâ ettim.”

Ebu Abdurrahman es-Sülemî, Tasavvufa Giriş

Namaz Taziyesi

Hâtem-i Esam k.s. şöyle demiştir:

Bir vakit namazı cemaatle kılamadım, sadece Ebu İshak el-Buhârî bana taziyede bulundu. Ama eğer çocuğum vefat etmiş olsaydı on bin kişiden fazlası taziyede bulunurdu. Çünkü insanlar, din konusunda başlarına gelen musibetleri dünya musibetlerinden daha hafif görüyor!”

İmam Gazalî, Kalplerin Keşfi

İki Hayâ

Büyük Hanefî fakihlerinden Ebu’l-Leys es-Semerkandî rh.a. şöyle der:

“Hayâ iki yönlüdür. Biri seninle insanlar arasında olan hayâ, diğeri de seninle Rabbin arasında olan hayâdır. Seninle insanlar arasında olan hayâ, senin için helal olmayan şeylere karşı gözünü kapatmandır. Seninle Rabbin arasında olan hayâ ise, O’nun sana bahşettiği nimetlerin kadrini bilmen ve O’na isyan etmekten utanmandır.”

Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfilîn

Hangi Zenginlik?

Ebu Said el-Esmaî rh.a. anlatıyor:

Bir bedevî, adamın birine nasihat etti ve şunları söyledi:

“Gönül zenginliği mal zenginliğinden daha faziletlidir. Maddi zenginlik ihsan edilmemiş insan, takvadan nasiplenir. Nice nimetler içinde yüzen insanlar var ki, maneviyat yönünden açtır. Mümin hayır üzere bulunursa yeryüzü gülümser, gökler onunla mutlu olur. Toprağın üzerinde iyilik yapmış olana, altında eziyet edilmez. İhtiyarlık halinin gençlik hali üzerine saldırması gibi ölüm de ihtiyarın üzerine saldırır. Dünyayı hakikaten tanıyan insan, eline geçen bollukla mutlu olmadığı gibi başına gelen belalara karşı da sabırsızlık gösterip mahzun olmaz.”

İmam Beyhakî, Kitabü’z-Zühd

Sözler

“Hayır söz söyle de ganimetler kazan. Yahut sus da selamette kal. Eğer böyle yapmazsan iyi bil ki pişmanlık duyacaksın.”

İbn Abbas r.a.

“Her kim (rızık için) çalışmayı kınarsa, Sünnet-i Seniyye’yi kınamış olur. Kim de tevekkülü kınarsa imanı kınamış olur.”

Sehl b. Abdullah rh.a.



Semerkand Dergi Logo