Görüş Bildir

Bu Rüzgâr

1924 yılında bütün Osmanlı Hanedanı ile birlikte daha on beş yaşındayken Türkiye’den sürgün edilen Şehzade Mehmed Orhan Efendi, ayrılışından tam altmış sekiz yıl sonra yeniden ve son kez Türkiye’ye gelir. Uzun yıllar muhtelif ülkelerde fabrika işçiliği, taksi şoförlüğü, müşteriye araba teslimi gibi işlerde çalışmış, nihayet Paris’te bir askerî mezarlığın bekçiliğinden emekli olmuştur. Artık seksen yaşının üzerindedir ve gözleri iyi görmemektedir. Uçakla İstabul’a indiğinde dudaklarından ilk şu cümle dökülür: “Bu rüzgârı özlemişim.”

Osmanlı Hanedanı’nın trajik sürgünü elbette siyasî tarih açısından türlü şekillerde değerledirilebilir. Fakat Hanedan fertlerinin her birinin iç yakan hikâyeleri gibi Şehzade’nin sılaya gelişte kurduğu ilk cümle hadisenin insanî boyutlarına çekiyor bizi. Sıradan rüzgârın bile gurbette başka, sılada başka olduğunu hissettiriyor.

Eskiler “kişinin doğduğu yerde doyması bahtının güzelliğindendir” demişler. Doğduğu yerde doyanın hayli az olduğu bir memlekette gurbetten ve sıladan söz etmek laf kalabalığı gibi gelebilir. Fakat bir gurbet toplumu oluşumuzdan hareketle “aslî vatan”a en kolay biz kapı açabiliriz. Çünkü “dünya gurbeti”ndeyiz.

Sebepsiz hüzünlerimiz, bunca aşina yüzlere rağmen zaman zaman ince bir sızı gibi içimize oturan yabancılık hissi, bunca “oyuncak”la bir türlü avunamıyor oluşumuz belki de o ebedi vatanın hasretindendir. Ruhumuzun özlediği sıla rüzgârıdır belki.

Burada kalıcı olduğunu iddia edenimiz yok elbette. Nâçar gideceğiz. Ama çıktığımız bu gurbette değişmiş, dönüşmüş, yabancılaşmış isek sılada bizi kim, nasıl karşılayacak? “Hoşgeldin, özlemiştik” derler mi birileri? Yoksa bir sürgün de orada mı bekler?

Aralık sayımızda buluşmak üzere inşallah...

Mevlid-i Şerifimiz mübarek olsun. O Masum Nebî’nin gelişi hürmetine sılaya tertemiz dönüşümüz olsun.



Semerkand Dergi Logo